7 Nisan 2021 Çarşamba

2021 Nisan Ayı Okuduklarım

   


_____________________________________________

2021 NİSAN AYI ÖZETİ
_____________________________________________


    
      

      

_____________________________________________




Zamanın En Kısa Hali - Cem Akaş

Cem Akaş'ın mahalli bilimkurgu romanlarından sonra yine farklı bir deneme ile karşımıza geliyor. Kitap hayattan bazı sahneleri alıp kendi içerisinde birleştiriyor, bazen bir kaç sekans başka açılardan anlatılıyor. Sonunda da puzzle gibi birleşen bir hikaye çıkıyor. Belirli bir kronolojide ilerlemeyen hikayelerin oldukça kısa anlardan oluşması ve bu anların insanların hayatlarına nasıl yer ettiğine dair güzel bir metin. Tüm bu anlar hiç eyvallahı olmayan biçimde ele alınmış. Kimi metinler oldukça sert gelebilir. Ancak hayatın o kadar içinden geldi ki neredeyse kendi hayatımdan da bir çok benzer duyguyu yakaladım. Kitapla ilgili yorumlara baktığımda ülkemiz bu tarz denemeler için hazır olmadığını gördüm, insanlar lineer ilerleyen işlere o kadar alışmış ki birazcık kafa yoracak adımlardan imtina ediyorlar.

"devletin en iyi olduğu konulardan biri, belki de birincisi, cenaze hizmetleri."

"Beş yaşındayken bir akşam annesiyle alışverişe gidiyor, marketten çıktıklarında kapının az ötesinde ufak bir oyuncak ayı buluyor yerde, yumuşak tüylü, küçük kulaklı, sevimli bir ayıcık. Ömrü boyunca kaybetmeyecek, taşındığı her eve götürecek, kendini öldürdüğü son gününde yatağa ayısıyla girecek."

"Nasıl yani diyor çocuk, Allah dalga mı geçecek insanlarla? Bütün dinlerin tanrısı çok ciddiye alınıyor, diyor çocuğa, Ama ya Tanrı'nın mizah anlayışı varsa?"




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Uçurum İnsanları - Jack London

İşçi sınıfının bayraktar yazarı Jack London'dan, bir tarafı sarp geçit olan bir yerleşim yerindeki insanların sefalet yaşamalarını anlattığı kitap. Bizlere kurulan düzeni, ahlaki yoksunluğu, çaresiz insanlar üzerinden aktarırken, hem şu anki dünya düzenini de özetlemiş oluyor hem de o sefil yaşamı anlamamızı sağlıyor. İlerledikçe iç burkuyor ve daha ne kadar daha bu yaşam sürecek dedikçe fazlası geliyor. Halihazırda yatağında rahat uyuyamayan herkesin rahatlıkla içselleştirebileceği bir roman olmuş. 
 



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


Büyük Açlık - John Fante

Toza Sor ile bildiğimiz yazarın benzer duygularda hissettirdiği 15 öykünün bulunduğu bir kitap. John Fante ne yazdıysa okurum, bu benim için tartışılmaz bir gerçek. Yoksulluğu bile özendirdiği, izbe otel odalarını bile cazibe merkezi haline getirebilen bir yazar. Karakterlerin aşk ve sevgiye açlıkları, bulundukları konum itibari ile hayata karşı duruşları ve varoluşsal yapıları nedeniyle hikayeler beni içine çekebiliyor. Bu kitaptaki öykülerde de yine toksik aşklar, aile ve mağduriyetler, erkeğin erk mücadelesini anlatıyor.

"Kız gitti, ona aşıktım ve benden nefret ediyordu, benim öyküm bu kadar."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤









➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤










➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





______________________________________






______________________________________

BONUS






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤







➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

DERGİ DAĞILIMI


➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


YAYINEVİ DAĞILIMI






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


2021 OCAK - 2021 ARALIK
OKUNAN KİTAPLAR & DERGİLER





3 Nisan 2021 Cumartesi

2021 Nisan Ayı İzlenenler

   

_________________________________

2021 NİSAN AYI ÖZETİ
_________________________________
      
   

     

      

   



_________________________________




Köpek

Acıları benzer 3 ayrı hikayeyi tek potada eriten bir film Köpek. Babası nedeniyle hayal bile kuramayacak bir geleceğe sahip bir çocuk, eşcinselliği nedeniyle ötekileştirilen bir birey ve kocasının şiddetinden kaçamayan bir kadının, ülke içinde var olabilme çabasını izliyoruz. Bir çok yan rolde tanıdık oyuncuları görmekteyiz. Bu oyuncular harici oyunculukların kötü olması hikayeyi aşağı çekmemiş ilginç biçimde. Çok düz bir anlatıma sahip olsa da, bu ülkede yaşayanlar olarak rast geldiğimiz bu manzaraları izlemek hem onlar ile birlikte acı çekmemizi sağlıyor hem de tekrardan yaşadığımız hayatı düşünmeye sevk ediyor.  Büyük beklentiler ile izlenmez ise keyif verebilecek bir film. 




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?

20 yılı aşkın bir süre önce tiyatro oyunu hafızalara yer etmiş olan metnin sinema uyarlaması, aslında beklentilerimin üstünde yer aldı. Yine de temel bir çok sorun var filmde. Bir tiyatro oyununun metni, sinema senaryosuna çevrilirken muhtemelen bambaşka aşamalara geçmesi gerekiyor. Fakat tiyatro izler gibi izliyoruz. Metinlerin dramaya uygunluğu, safi rollere yöneltmiş oyuncuları da. Engin Alkan ve Devrim Yakut müthişler onlara herhangi bir şey diyemeyiz. Demet Akbağ'ın yarattığı unutulmaz karakter Gülseren'i ise Ecem Erkek canlandırmış. Elinden geleni yapmış ancak makyaj ekibi hiç yardımcı olmamış oyuncuya. Bu denli bir prodüksiyonda makyajın sınıfta kalması akıl alacak gibi değil. Genel itibari ile daha kötü bir uyarlama bekliyordum yine de bir nebze sevindirdi finalde. 




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



I Never Cry

Yurtdışına çalışmaya giden babasından gelen bir haber ile Polonya'dan İrlanda'ya gitmek zorunda kalan bir kızın hikayesini anlatıyor. Aslında bir olmayan bir baba-kız hikayesi bu. Bir babanın ardında bıraktığı hayaller, vaadler eşiğinde, geçmiş kırıklıkları ve bir hayat kurma çabasını izliyoruz. Filmin güzel bir derdi var ve bunu da oldukça tutarlı biçimde anlatıyor. Sinema dili güzel kullanılmış, oyuncu bize ruh halini yansıtabiliyor ve mutlu olma eşikleri başarılı şekilde gösterilmiş. Bir araba sahibi olmak kadar küçük bir hayal 17 yaşındaki bir kızın düşleyeceği bir hayat olmasa gerek. Bu da zaten sonda verilmek istenen mesajtır diye düşünüyorum.





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Love Affair(s)

"Gerçek aşk, sevdiğinizin başka birisiyle birlikte olma isteğini anlayışla karşılatır" gibi tuhaf bir felsefe üzerine gidilen filmde, 2 ayrı aşk hikayesinin birbirinden bağımsız biçimde kendi arasında sarpa sarılmasını ve hatta bu hikaye karakterlerinin de birbirleri ile olan muhabbetleri nedeniyle iyice sarmal döngüye girdiği hikayeler izliyoruz. Aşkı tanımlamaya çalışması cesaret isteyen bir atılım olmuş, ancak sürekli olarak "aşk, sevdiğinin mutlu olmasıdır, sen olmasan bile" teması vurgulanması, mutlu ilişkiler görmek isteyenleri üzebilir. 2 saat böyle filmler için uzun bir süre ancak akış konusunda çok fazla sıkıntısı yok.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Babamın Kanatları

Bir işçinin akciğer kanseri olduğunu öğrendikten sonra ailesi için giriştiği mücadeleyi anlatıyor film. Bu haliyle yerli Daniel Blake sayılabilir. Ülkedeki sistemin ne denli adaletsiz olduğunu sonuna kadar sorgulatıyor. Yan hikaye ise yine aynı inşaatta çalışan bir işçinin, aşk için giriştiği yolda geçiyor. Bu iki hikayenin yanısıra iş cinayetleri hiçbir duygu sömürüsüne yer verilmeden tüm gerçekliği ile anlatılmış. Ayrıca malum şahsa da "fıtrat" göndermesi ile güzel bir gol atmış. Final beklentimi karşıladı. Bir durum hikayesi baştan sona kadar tutarlı bir çizgide ilerledi. Bu yüzden başarılı buldum.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



The Last Bath

Son Banyo, tek bir sahne için hikayenin anlatıldığı çok belli olan bir film. Final sahnesinin nasıl oluşacağı ve duygu yoğunluğunun nereye evrileceği filmin başından belli. Bastırılmış duyguları yansıtmak için herhangi bir durumdan yararlanmadan sadece oyunculuk üzerinden anlatılan hikaye aslında şık. Fakat durağanlık fazlaca olduğu için hikayenin yan görevlerle desteklenmesine ihtiyaç duymuş. Banyo metaforu ise tam verilememiş geldi bana. Tipik sade bir festival filmi mahiyetinde.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Nobody

Tüm yorumlamalarda John Wick ile karşılaştırılacak Nobody, oldukça sıkıcı bir hayatı olan bir aile babasının bir noktadan sonra kafayı kırıp mafyayı kendine musallat etmesini konu alıyor. Filmin başlarında bu babanın eski bir asker olduğunu ve ailesindeki herkesin asker olduğunu öğreniyoruz. Bu detay daha sonra filmin yolunun açılmasına sebebiyet veriyor. Bir çok klişe var tabii bu tarz filmlerde görmeye alıştığımız. Hatta ailenin diğer fertlerinin, babanın değişiminde çok duygusuz kalmaları gerçeklik duygusunu aşağı çekiyor. Yine de bir oturuşta keyifle izlenebilecek bir film çıkmış. John Wick ile kıyaslamaya girersek de kafa kafaya gelirler diyorum kendi adıma.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Chungking Express

Wong-Kar Wai aşk üzerine harika filmler çekiyor. Bu gerçek. Bu filmin özelliği ise tüm karakterlerinin "sorunlu" olması. Aşka bakış açısında karikatürize karakterlerin birbirileri ile olan ilişkileri oldukça tekdüze ancak biraraya gelen durumlarda ise garip bir çekicilik ortaya çıkıyor. Aslında filmin de asıl önemi burada. Oldukça basit bir hikaye, akılda kalıcı tasarımlarla unutulmaz bir deneyime dönüşüyor. Ağlamamak için koşan adam, uyuşturucu baroniçesi kadın, platonik aşık işçi kız ve evdeki eşyalarla konuşan polis. Bir çok hikaye iç içe ama aynı zaman da değil de. Çok uzak ilişkilerin anlık birleşimleriyle birlikte "hayat işte bu kadar basit" diyebileceğimiz tarzda bir film çıkıyor ortaya. 

 

➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

BONUS




Les Mistons

Fransız yeni akımının başladığı yıllarda Truffaut'un yavaştan sinemaya girdiği zamanlara rast gelen kısa film, 5 çocuğun bir kadının ilişkisine bakış açısını ele alıyor. Truffaut kamerasının ne denli güçlü olacağının bir habercisi olmuş bu kayıt. Deneysel bir kaç sahne de var. Geri sarma yöntemi gibi alakasız sahnelerde denenmiş bir kaç teknik var. Müzikler geçişler hepsi gayet düzgün, sadece konu anlatımı çok düz ve hikaye bağlamında hiçbir etki bırakmıyor. Kalan tüm teknik konular zaten ne denli bir yönetmenin geleceğini muştuluyor.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤









➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤









➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


___________________________________________

Dizi Günlüğü
___________________________________________


Doğu

Kendi hayatını yazma meselesi son dönemlerde çokça kullanılan dizi malzemesi oldu. Ülkemizde de komedyenlerin, kendi hayatlarını konu alan senaryolar çıkarması bir yandan samimi gelirken bir yandan da abesle eşdeğer bir tat bırakmaya başladı. Doğu da ise benim hoşuma giden ve gitmeyen birkaç yan var. Sevdiğim taraf dini göndermeler, islam ile yapılan tespitler. Bu diziye "Ramy" dizisi havası katıyor. Fakat bunun dışında komedyen olmaya çalışan muhafazakar bir ortamda bunun zorluğunu anlatılan kısımlar ise çok fazla "Seinfield" ya da komik olma durumunun komikliği üzerinden gitmeye benziyor. Eğer islamiyet üzerinden daha cesur tespitlerle giderse dizi güzel bir hale dönüşebilir ancak standup yapmak isteyen bir genç hikayesi olarak devam ederse skeç gibi kalacak.

Artıları :
+ Harun Kolçak ve jenerik
+ Dini göndermeler ve tespitler
+ Karakterlerin absürd - gerçek arasında gidip gelmesi

Eksileri : 
- Stand up meselesinin anlatılmasının artık tat vermemesi 
- Bağlantısız sahneler, işi skeçleştirmeye yönlendirebilir
- Ana karakterin çok fazla mimik ve jestlere karışması (karakter komedisine dönüşmesi çok keyifli olmaz)




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


OCAK-ARALIK İZLENEN FİLM ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI



2021 OCAK - ARALIK İZLENEN 
FİLMLER & DİZİLER & SAHNE SANATLARI