30 Ekim 2021 Cumartesi

2021 Kasım Ayı Okuduklarım

_

_____________________________________________

2021 KASIM AYI ÖZETİ
_____________________________________________


     
      

      
 
      

_____________________________________________





Zamir - Hakan Günday

Hakan Günday 8 yıl bekletti bu kitap için bizi. Ama değmiş. Yorum bu kadarla sınırlı kalabilirdi yine de açalım. Zamir, güçlü ve cesur bir kitap. Hakan Günday, Siyasal Bilgiler Fakültesi mezuniyetinin hakkını vermiş. Deseler ki uluslararası ilişkiler bölümünde bu kitabı ders diye okutalım, hiç şaşırmam, desteklerim. Dünya siyasetine tarafsız ve çarpıcı biçimde içeriden ve dışarıdan bakıyor. Ülke gündemine lafını esirgemiyor. Barışın savaşla olan düzeyli ilişkisini müthiş biçimde yansıtıyor. Doğu-batı kıyaslaması, çıkarımlar. Enfes. Savaşın vuruculuğu üzerine romantize de edilmemiş. Neyse o gösterilmiş. Sömürüden beslenmeyen bir kitap olmuş. Ayrıca çalışılmış bir kitap, üzerine kafa yorulmuş. Böyle kitapları görünce de sarılasımız geliyor. Bir 8 sene daha beklemeyiz umarım sonraki kitap için derdim ama böyle çıkacaksa bekleriz.

"Eğer bir alkoliğin günün ilk yudumunu arzuladığı kadar yaşamı arzulamıyorsan, bil ki hayatta olmayı hak etmiyorsun!"

"Sırf var olduğu için şiddetle utanan birini iyileştirecek hiçbir şey yoktu bu dünyada."

"Çünkü bir savaşta sivillere karşı düzenlenmiş hangi saldırının yargı konusu olacağı, savaş sonunda mahkemeyi kimin kurduğuna bağlıydı."

"Savaşmak için bir silah yeter ama barışmak cesaret ister!"

"Tuttukları dilek için bile para verir insanlar. Havuzlara, kuyulara para atarlar. Dileğini bile satın almaya alışmış birine de barış hediye edilmez, satılır."

"Mezar taşı yerine bir tahta parçası dikildi başına. Üzerine bir şey yazılmadı. Sonra o tahta parçası da çocuklar tarafından sökülüp parçalandı. Böylece, doğumunda nüfusa kaydedilmemiş olan Zerre'den, ölümünden sonra da bir eser kalmadı. Hiç doğmamış ve hiç ölmemiş gibi... Yine de doğurmuş ve öldürmüştü. Belki de bir zamanlar yaşamış olduğunu kanıtlamak için..."

"Zaten kadınla erkeği doğumlarından itibaren ayıran bir toplum ancak tecavüzcü yetiştirebilir."

"İnsanın yüzü, doğuştan bozuk bir barometreydi. Sonuçta doğar doğmaz, avazı çıktığı kadar ağlayan bir yaratıktı. O şiddetli ağlama ciddiye alınmış olsa, daha fazla acı çekmemesi için bebeklerin doğar doğmaz öldürülmesi gerekirdi."

"Yıllar içinde anlamıştım ki yeni kurulan silahlı örgütler ile düğün hazırlığı yapan gelinler arasında bir benzerlik vardı. Her iki grup da her şeyin mükemmel olmasını isterdi. Çünkü mantıklarını devre dışı bırakmış bir romantizm içinde her şeyin mükemmel olabileceğine inanırlardı. Tabii gelinler bu romantik rüyadan henüz düğün sırasında ya da en geç ertesi sabah sıyrılırken silahlı örgütlerin uyanması biraz daha uzun sürerdi. Bazen hiç uyanmaz ve ölürlerdi."

"Goa'da serserilik yapan Kanadalı expat iken, Montreal'de doktorluk yapan bir Hindistanlı göçmen oluyordu."

"Çünkü empati denilen bağ milyonlarca insanla aynı anda kurulamıyordu. Tek kişi milyonlarca aç insan olduğu gerçeğini bir türlü algılamıyor ama milyonlarca insan tek kişinin açlığını gayet iyi kavrıyordu." 

"Türkçede sadaka diye bir kelime var. Ve bu kelime, yine Türkçedeki başka bir kelimeyle aynı kökene sahip. O kelime de sadakat. Düşünebiliyor musun? Sadakayla sadakatin kökeni aynı. Niye sence? Çünkü birilerinijmn sana sadık kalmasını istiyorsan onlara sadaka vereceksin! Ama tabii bunun için de ilk yapman gereken şey, insanları sadakaya muhtaç hale getirmek! Ayrıca..."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Yanlışlık - Albert Camus

Hayatımızdaki varoluş sebebimizi her kitapta sorgulayan Camus, bu oyun metninde aile ve yabancılaşma duygularını deşiyor. Bir oteli işleten anne-kız, otellerine Jan'ın gelişi ile garip biçimde etkilenmişlerdir. Çünkü Jan, yıllar önce evlerinden ayrılmış ailenin çocuğudur. Aile kavramı üzerine, hayatın devamlılığı ve yaşama amacı üzerine soğuk bir hikaye. Cinayet, sır, yeniden dönüş ve kıskançlık kavramlarını olağan olmayan bir durumda oldukça sıradan biçimde anlatılmış. 




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Bütün Kadınların Kafası Karışıktır - Ece Temelkuran

Ece Temelkuran'ın kitabından yola çıkarak Seray Şahiner ve Selen Uçer'in uyarlaması ile seslendirilen metinde kadınların yaşadığı baskıları ve toplumdaki yerini sorgulamaya dair eleştiriler yer alıyor. Statüleri farklı birkaç kadının bir çatı altında buluşması hoş bir detay. Gayet keyifli bir anlatı da yer alıyor. Ancak bu farklılıklar çatışma yaratmadan, tek potada gayet doğal biçimde eritilince gerçeklik payından kopup mizahi tarafa doğru eğriliyor. Daha ayakları yere basan karakterler bulunmuş olsa belki de gerçeklik algısıyla birlikte kara-mizaha doğru dönse şahsen daha da etkilenebilirdim.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Ful Yaprakları - Civan Canova

İlgili kitabın sadece Ful Yaprakları bölümü hakkında yorum yapacağım. Porno yıldızı olmak isteyen gençliğinin baharından bile önceki yaşlarda olan bir kadının, gizemli bir öyküye sahip kendini fahişelerle tatmin eden (cinsellik amacı olmayan) bir erkeğin konuşmalarıyla ana metni sağlanmış, "ıssız adam", "kaybolmuş ruhlar" tarzındaki alt metinlerle de desteklenmiş. Ben storytel aracılığı ile ulaştığım için metnin grift yapısının pek yansımadığını düşünüyorum. Aslında daha karanlık ve ilgi çekici bir metin iken, seslendirenlerin karakterleri tanımadığını düşünmekteyim. Yıllarca ilişkilerde duyduğumuz basit diyaloglardan öteye geçememiş bir dinleti oldu benim için. Belki oyunu daha etkileyici olabilir, onu da izlemeyi istiyorum.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Üzümün Kardeşliği - John Fante

John Fante'den Arturo Bandini harici bir karakter görmekteyiz ama dertler aynı. Alkolik ve güçlü bir baba figürü, dindar ve anaç ruhlu bir anne, umursamaz ve kafası çok çalışmayan kardeşler. Baba figürünü tüm psikolojik çözümlemeleriyle en iyi anlatan yazarlardan biridir bana göre Fante. Henry Molise karakterinin yine yazarlık yapma çabası, parasızlık, kuyruğu dik tutma mücadelesi ve bunu aslında yapamadığında bir çocuk gibi mızmızlanması. Tipik bir Fante romanı. Nefisti. Hem kışın tadını, hem tuğla ören babanın toz kokusunu hem de alkolik arkadaşların arasında alkol kokusunu hissediyorsunuz okurken. Çevirmen Avi Pardo'ya büyük saygılarla.

"Tıraş olmak için banyoya girdim. Tımarhaneden kaçmış bir delinin yüzünü gördüm aynada. Günler artık huzur değil, çirkinlik getiriyordu - gözlerimdeki damarlar, gerdan başlangıcı. Kusurlu bir aşkla uzandığımız yatağa, ezik yastıklara, buruşmuş çarşafa baktım. Yedi yaşındayken annemle babamın yatağını aynı şekilde gördüğümü ve babamdan nefret ettiğimi anımsadım; bayat puro kokusunu, yere fırlatılmış iş pantolonunu ve onu öldürme isteğimi."

"Düşüş anında gurur terk eder."





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Ülker Abla - Seray Şahiner

Seray Şahiner'in kadın hikayelerinden birisi daha. Gündelik hayatta yanından geçip gittiğimiz, üst katımızda oturan ya da iş yerinde her gün gördüğümüz "herhangi biri" olan, evlenmesi ile birlikte hayatta kalma mücadelesi vermeye başlayan bir kadının ruhuna girmiş sanki yazar. Oldukça sek, gerçek bir karakter çıkıyor ortaya. Tahta şişi ile, Freud'a başkaldırışı ile kanlı canlı, pardon bol kanlı, diri bir Ülker ablaya rastlıyoruz.  Ters, yer yer sinir bozucu, umutsuzluk içerisinde hep bir yeni güne bakmaya yönlendiren aslında iyi hissettiren bir roman. 
Bundan sonra parkta döner yiyemeyeceğiz ama olsun çok yaşa, diri kal Ülker abla.

"Zaten şu yeryüzünde insanın iki ereği var: Bir, delirmemek; iki, ölmemek. Yıllarca kocama gıcık verir gibi yaşadım. Benim nefsi müdafaa biçimim : Yaşamak."

"Annesi fenalaşıp düzeliyor, diyorum, "Sizi Allah sakladı." Kız en sonuında dedi ki; "Ben ateistim." "O ne demek?" "Allah'a inanmıyorum."Dedim, "Senin halin yine iyi. Ben Allah'a inanıyorum. Allah bana inanmıyor."

"Hani diyorlar ya, rüyamda bunun bir rüya olduğunu biliyordum diye... Kabustayım ama bunun hayatım olduğunu biliyorum."



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤







➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

______________________________________






______________________________________

BONUS







➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

DERGİ DAĞILIMI


➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


YAYINEVİ DAĞILIMI



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


2021 OCAK - 2021 ARALIK
OKUNAN KİTAPLAR & DERGİLER









14 Ekim 2021 Perşembe

2021 Bitirdiğim Oyunlar




The Long Dark

İlk bölümdeki hayatta kalma dinamikleri çok güzeldi. İkinci ve özellikle üçüncü bölümde oyunun süresini uzatmak için verilen görevler biraz sıksa da, o atmosferde gezinmek çok güzel. Özellikle düzenli bir şekilde stok ve yağma yaptığınızda (yemek, kıyafet ve sağlık eşyalarını) sıralı biçimde mantıklı mekanlara yerleştirdiğinizde soğukta yaşam mücadelesi hissiyatını geçiriyor. Kurtların bazı oyunlarda oldukça dezavantajlı olduğunu söylemekte fayda var. Ayılar ve ren geyiğine yaklaşmadığınızda çok problem olmayabiliyor fakat kurtlar en büyük handikap bazı bölgelerde. Bu yüzden de kurşun ve silah bulmak önemli hale geliyor. Kurşunların sayılı olması ise oyuna heyecan getiriyor. Seyyah modunda günlerce gezinmek bile güzel. Üstelik oyunun hala yapım sürecinin devam etmesi yeniliklerle geri dönmesi harika. Fiyatına fazlasıyla değecek bir oyun kısacası.



********************************



Rakuen

Laure Shigihara, 2 ayrı dünya yaratarak bu iki dünyayı kapılarla birleştiriyor ve dokunaklı-komik bir hikayeye bizi atıyor. Hastane odasında başladığımız macera, bir ormanın derinliklerine kadar ilerliyor. Dünyadaki yansımaları insan, ormandaki halleri ise çeşitli hayvan ve yaratıklardan oluşan kişiler çift taraflı bir hikaye akışına olanak sağlıyor. Oyunun point&click özelliğinde ilerlediğini belirtelim. Genelde hikaye akışı izlerken orta-zorlukta bulmacaları da çözerek hikayeyi bitirmeye çalışıyoruz. Sonunu merak edeceksiniz, bu nedenle bazı sıkıcı görevleri yapmaktan geri durmayın. Bitirdiğinize değecek. Bittiğinde ise mendillerinizi yanınızda bulundurmayı da unutmayın.



********************************


Graveyard Keeper

Stardew Valley sevenlerine gözü kapalı önerebileceğim, hatta bir çok mekaniği ile çok daha fazlasını vaad eden bir oyun Graveyard Keeper. Kendine has mizahı, gittikçe açılan hikaye detayları ile bir mezarcının gerçek hayatına dönebilmesi için uğraşıyoruz. Günlük olarak hasat et, gelen cesetleri temiz mezarlarına yerleştir ve iyi gözüken cesetleri parçalayarak yeni craftlar yarat şeklinde ilerleyen oyunda, bir süre sonra cesetleri işçilerimiz olarak çalıştırabiliyoruz! Aynı zamanda şehirde dönen gizemli olayları da araştırıyoruz. Oyun 2 adet DLC içeriyor. İkisi de farklı deneyimler getiriyor, fiyatına değiyor açıkçası, almak isteyenler tüm sürümü alsınlar derim. Saat biçimi "Tr" formatlı olan bilgisayarlarda sorun yaratıyor, bu sorunu hala çözememiş olmaları da biraz tuhaf geldi. TR dil paketini harici olarak uygulayabiliyorsunuz bu arada.




********************************



Batman : Arkham Asylum

Yılına göre çok başarılı bir Batman oyunu. Dövüş mekanikleri fazlasıyla çeşitli ve elinizde olmadan yaptığınız combo'lar sonrası fazlasıyla gaza geliyorsunuz. Oyun çok fazla sarıyor ve başladığınız andan itibaren başından kalkamıyorsunuz. Bunda da bulmacaların kolaylığı, boss savaşlarının zorluğunun çok iyi tutturulmuş olması ve dövüş mekaniklerinde bölüm geçmekten çok eğlence dozunun bulunması yer alıyor. Gizlilik görevlerini sevmeyen biri olarak neyi nasıl yapacağınızı çözdükten sonra basit geliyor. Zorluk olayı bazı oyunlarda etken olurken bu oyunda keyfi artıran bir unsur olmuş. Hikaye de fena değil, Joker'in sürekli sürprizlerle Batman'in karşısına çıkması hem gülümsetiyor hem de hikayenin devamını görmek için teşvik ediyor. Çeşitli challenge'lar ile birlikte 30 saati aşacak bir oyun deneyimi sunuyor size.




********************************






********************************





********************************

5 Ekim 2021 Salı

2021 Ekim Ayı İzlenenler

         

_________________________________

2021 EKİM AYI ÖZETİ
_________________________________
      

   
      

      

      


   

_________________________________




Kafes

Antalya Film Festivali (Altın Portakal) filmlerinden Kafes, sıkışmışlığı anlatması gereken bir film. Gereken diyorum çünkü ana rotası sağlam olmasına rağmen besleyici unsurların hiçbiri işlemiyor. Ana karakterin, ana hikayesi, dertleri anlaşılmıyor. Borcunun neden olduğunu anlamadığımızda içselleştiremiyoruz, üstüne borç nedeniyle yaşadığı sıkıntıyı alamıyoruz. Yan karakterlerin ana hikayeye hiçbir etkisi yok. Bir tek Murat Kılıç'ın oynadığı karakter ilintili. Onun da ezici üstünlüğü var ana karakterimize fakat yine işlemiyor. (Arabanın bozulma sahnesi ve Beşiktaş maçı sırasında yemek yeme sahnesi) Kısacası yönetmenliği güzel olan filmin senaryo ve vurucu kısımların işlememe sorunlarının olduğunu düşünüyorum. İstanbul ücrası görmek isteyen izleyebilir. Ayrıca "İzmir Otel"i son izlediğim 2 filmde üst üste görmek beni gülümsetti :) Meşhur oluyor yavaş yavaş "İzmir Otel"




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Libertad

Kadınlığın genç orta yaş ve geçkin hallerini bir potada eritip bize sunan Clara Roquet'in ilk filmi geleceğe dair umutlar yeşertiyor. Ana karakter olan Nora'nın etrafında dönse de filmin ismini taşıyan Libertad, tüm bu 3 kuşağı da etkileyen bir odak noktası görevinde. Yüzlerce filmde anlatılan ilkgençliğe adım atılması hikayesi yine anlatılmış farklı bir şey yok. Alzheimer hastalığının varoluşu çok etkili kullanılamamış. Tek sahnede işlediğini söyleyebilirim sadece. Genel itibari ile çekimler, müzikler hoş fakat süresi olması gerektiğinden fazlaca uzun. Gereksiz sahnelerin kırpılması ile hoş yaz filmleri çekebilecek bir yönetmen edası veriyor Roquet. 




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Le Prince

İKSV'nin Kino seçkisinde yer alan Le Prince, farklı ırklardan gelen bir ilişki üzerine anlatı sunuyor. Hem farklı kültür hem de farklı fraksiyonlarda yer alan iki karakterin yollarının kesişmesi üzerine, zorlayarak bir ilişki yürütme sürecini başından sonuna kadar izlemekteyiz. Film dayandığı yapıya sadık ilerliyor. Kültür çatışmasını güzel yansıtıyor. Ama hep filmlerde bahsettiğim, yeni bir dünya sunmaması, bize katacağı ne olabilir sorusunu akla getiriyor. Oyuncuların dengesi de çok yeterli değil. Kadın oyuncu bulunduğu ruh halini oldukça başarıyla canlandırırken, partneri ise sönük kalıyor.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Okul Tıraşı

Doğu Anadolu'da yatılı bir okuldaki herhangi bir okulun herhangi bir dönemini içeriden tüm çıplaklığı ile anlatan film İran sineması etkisi ile karamizahı dozunda birleştiriyor. 2 çocuğun arkadaşlığı eğer çocukların oyunculukları yeterliyse sürekli işleyen bir mekanik. Bu da filmin çoğunda işliyor. Senaryoya katılan metinlerin tamamı ana hikayeyi besliyor bu açıdan tutarlı ve akıcı bir filme dönüşmüş. Yaşanan bir olay sonucu herkesin kendini savunması ve az olsa da bir miktar haklı olması, klasik acem filmlerinin özelliği, bu da çoğunlukla seyirciye geçiyor. Bence vurucu olan tersköşe denebilecek kısım ise golü atamıyor. Seyirciyi zayıflatıp tokat atma becerisine sahip olamıyor bu yüzden. Gerek var mı diye sorsanız yok derim. Bu haliyle de ortalamanın üstünde gayet gerçekçi bir eser ortaya çıkmış.





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Anadolu Leoparı

Ülke sinemasında özgün işler çıkarmak zorlaşıyor gitgide, bütçeler de işin içine girince iş arapsaçına dönebiliyor. Anadolu Leoparı, başlangıçta ilgi çekici bir konu ve bütçesi ile çok iyi bir kadro ile giriş yapıyor. Hayvanat Bahçesi ve bürokrasi muhabbetlerine içeriden bakıyor. Nadir bulunan bir hayvan olan Anadolu Leoparı metaforu üzerinden de hikayeyi yürütmeye çalışıyor. Elitist ve taşra kültürü arasında sıkışmış bir müdürü oynayan Uğur Polat iyi iş çıkarmış. Senaryo filmin %70'inde gayet dozunda ilerliyor. Ancak ne olduysa bir noktadan sonra, film Polisiye - Dram arasında seçimi bırakıp bir anda "Bir müdürün yalnızlığı"na odaklanıyor. "Savcı ve hikayeleri" kısmı çok sığ kaldı. Polisiye unsurunu ve savcı karakteri gerginliğini bir üst noktaya taşıyabilse, sinemamızdaki en iyi 50 film arasına girebileceğini söyleyebilirdim, bu haliyle de keyifle izlenen bir film olmuş.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Happening

Film akıllarda, ilk gösterildiğinde insanların izlerken fenalık geçirdiği film olarak kalacak. 58.Altın Portakal'da gösterilen film sırasında 3 kişinin baygınlık geçirmesi, filmin etkisini de aslında bir nebze gösteriyor. Kürtaj meselesini bağnazlıkla ele alan film 60'lar Fransa'sında geçiyor. Baskının, boğazda bir el gibi hissedildiği sahneler, uzayan kanlı ve rahatsız edici sekanslar izleme deneyimini biraz kötü etkileyebilir ama gerçekçilik anlamında katkısı büyük. Yan hikayelerin bir nebze ana metaları beslediği de gerçek. Aşk durumu ve partnerle olan çatışma hali bana geçmedi sadece. Takip etmesi zor fakat etkileme düzeyi yüksek bir film olarak belleklerde kalacak bana göre.






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Free Guy

Bilgisayar oyunlarındaki NPC (hikayeye etkisi tartışılır karakterler) gözünden ilerleyen bir film, ilginç bir fikir. Uygulama sırasında yapay zeka ve karakter duyguları yansıtma konusunda fena değil. Eğlence dozu yüksek, daha teknik espriden ziyade, durumun saçmalığından mizah çıkarılabilirmiş. Waititi, villain rollerine alışıyor, iyi de iş çıkarıyor. Yazılımdan anlayan kişileri bazı noktalarda hem mutlu edecek hem de saç baş yoldurtacak bir film görüntüsünde. Ryan Reynolds olamasaydı etkisi azalacağı kesin. Bu haliyle de ikinci film gelse de izlenir kıvamında. Ötesine geçemiyor.



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Çalsın Sazlar

Tiyatrosu olsa çok daha keyifli olabileceğeni düşündüğüm filmin yönetmeni Nesli Çölgeçen'in kariyerinin sonuna geldiğini gösteren bir iş olmuş. Hem ağlatır hem oynatır gibi çok kötü bir sloganla yayınlanmış film, biri meyhane sahibi diğeri ise klarnetçi olan 2 adamın arası, dükkana gelen yeni bir şarkıcı nedeniyle açılmasını konu alıyor. Dönem filmi olarak görebiliriz, zaten meyhanede gelişen olayları besleyen ana konuyu faşizanlık, siyasi göndermeler oluşturuyor. Sarhoşluğun bu kadar kötü oynandığı başka bir film izlemedim. Senaryonun kısmen ortalama keyifte ilerlemesine rağmen finalinin aşırı saçmalığı, makyajın hayret verici kötü olması gibi konular nedeniyle zaten beklentilerin düşük olduğu film, olması gerektiği konumda kalmış gözüküyor. Bir de sazlı, cümbüşlü bir film yapıyorsanız aynı şarkıyı 3-4 kere tekrarlayamazsınız. Biraz keşif, biraz çeşitleme gerekir. 





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Ziyaretçi

Ziyaretçi, Azrail'in ete kemiğe bürünüp, insanların arasına karışmasını ve sıradaki faniyi kendi tarafına çekmesi sırasında yaşadıklarını gerilimli-komik biçimde anlatıyor. Temsilin ilk göze çarpan kısmı ışık ve ses oyunlarının zamanlamalarının çok iyi olmasıydı. Oyunun ritmi orta-yüksek denebilir. Ferdi Dalkılıç, Azrail rolüyle çok başarılı. Sürekli üste çekiyor ritmi. Durmuş Benli, textte sözü olmamasına rağmen oyunun dinamiğini iyi besliyor. Anne rolündeki Bahar Işık temiz bir iş çıkarmış, diğer oyuncular da hakkını vermiş. Metin unutmaları bazı noktalarda göze çarptı eslerde. Ancak oyunu bozan bir durum değil (prömiyer heyecanı). Bir de ana kadın karakter üzerindeki şuh-komik hava biraz daha etkileyici hale getirilebilir aslında (yönetmen ve oyuncu işbirliği ile) Müzikler ve geçiş sesleri güzel seçilmiş. Metin daha yerelleşmeye açılabilir, 2-3 yerdeki minik politik göndermeler için de alkış, içimiz bir nebze soğuyor böyle durumlarda. Ellerine sağlık hazırlayanların. Pandemiyi es geçiyorum, son 2 senenin en iyi oyunu olabilir mi diye düşündüm açıkçası. Antalya Devlet Tiyatrosu son çıkardığı oyunlar ile tatmin ediyor. Tebrikler. Ben bir süre geçtikten sonra 2.kez izlemeyi istiyorum oyunu.


___________________________________________

Dizi Günlüğü
___________________________________________



Squid Game

İzlemeyen kimsenin kalmadığı bu senenin en popüler işi Squid Game, bir çok yerden esinlenmiş, ana temada Kore vicdanı/ahlaksızlık ikilemine oynayan, ancak yan öğelerde bildiğimiz Kore sinemasındaki dağınıklığı da içeren (birçok hikayeye katkısı olan konunun aynı anda yürütülmesi) bir dizi. Katılımcıların elenmesi, odadan kaçış, son kalan yaşar tarzındaki işler yıllarca ana akıma oynadı ve başarılı da oldu. Burada da oyunların merak edilmesi, Amerikan dizilerindeki samimiyetsiz belirlilikten uzak olması, hem diziyi bir kat üste çıkarıyor hem de sonu hakkında ters köşe beklentilerine sokuyor bizi. Ancak sonunda kroşe yeterince etkili değil. Bunun nedeni de bir duygu üzerinden kör göze parmak sokana kadar anlatılması. Gerilim kısımları benim için yeterli, ancak duygusal kısımları biraz klişe, biraz Bollywood etkisi biraz da Kore pembe dizisi kıvamında. Müthiş bir ahlak sorgusu yer almalı ama kaç kişi gerçekten oyuncuların ruh haline girebildi. Hadi girdi diyelim, finale gelindiğinde karakterin ne yapmak istediğini içselleştiren var mı? 
Müthiş iş diyemeyeceğim ama keyifle izlendi.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

OCAK-ARALIK İZLENEN FİLM ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI




2021 OCAK - ARALIK İZLENEN 
FİLMLER & DİZİLER & SAHNE SANATLARI