6 Mayıs 2018 Pazar

2018 Mayıs Ayı İzlenenler

______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________

2018 MAYIS AYI ÖZETİ
______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________


      

      

      

      




______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________







➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤









➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤










➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


BONUS



Günün Çorbası
(Müzikal)

Antalya tiyatro festivalinin açılış oyunu bu sene müzikal bir oyundu. Festival sıkıcı resmi konuşmalarla başladı, beklentim yüksekti oyundan, o yüzden sabırsızlandım izlemek için. Başladığında çok yüksek enerjili bir oyun olmayacağı açıktı. Fakat oyuncuların seslerini kullanması dekor ve müzikleri fazlasıyla beğendim. Mikrofon kullanmaları nedeniyle şarkılarda sesler duyulmadı, buna bir de Antalya tiyatro salonlarının havasızlığı, ses sisteminin yetersizliği eklendiğinde festivale yakışmayacak bir ağırlama oldu. Oyun güzel, yani izlenir, öyle gidip de ben beğenmedim diyene rastlamak istemiyorum çünkü emek harcanmış gerçekten. Üstelik bir aşk hikayesi çok anlatılmaz oyunlarda çok tutulmadığından, trajedyalar ve operalar hariç. Ben bu müzikaldeki aşk hikayesine de inandım. Bunu başardılar bence.
Benim en sinirlendiğim nokta, oyunun daha yarısı gelmeden insanların tek tük çıkmaları oldu. Hayır yarı bitti, ikinci yarıda yine çıkanlar oldu. Ya kardeşim, hadi yarıda gitmedin, neden hala zorluyorsun, madem duracaksın neden çıkıyorsun? Tamam sahneler seyircileri çok bunaltıyor ama bekle 20 dk sanki atom parçalayacaksın evinde..
Neyse bizim halkımız bazen hak etmiyor o yüzden de sıkışık alanlarda zorlayarak sanat izlemeye çalışıyoruz.



The Gagfather
(Tiyatro)

Gagfather İspanyol Yllana tiyatrosuna ait, sözsüz, müzik ve enerjiye dayalı, seyirciye eyvallahı olmayan bir oyun. Neden seyirciye eyvallahı yok. Çünkü seyirciyi izleyen olarak değil, katılımcı olarak görüp onlarla dalga geçebilen bir yapıya sahip. Sahneden üzerinize gelen nesneler ile bir yandan çığlık çığlığa izleyip aynı zamanda kahkahalara boğulabiliyorsunuz. Oyuncuların özgüvenleri nedeniyle bu iş gerçekleşiyor tabii. 
Bir mafya babasının peşine düşen güvenlik güçlerinin hikayesini anlatıyor. Ben kostümlü olan mafyayı daha çok sevdim, daha eğlenceli buldum. Zaten yüksek reaksiyon alınan yerlerde hep kostümler vardı. 90 dakikalık oyunun her anında ilgi ile izletebildiler, özellikle en uzun boylu gözlüklü olan oyuncu (Luis Cao) müthiş bir dansçı. Fark yarattı resmen.
Sözün kısası Antalya sahnesinde izleyebildiğim en güzel 3 oyun arasına rahatlıkla girer. Çok eğlendim, çok alkışladım.
Bu tarz işlerin daha çok yer almasını dilerim.


Kapan (Sleuth)
(Tiyatro)

Erzurum Devlet Tiyatrosunun geçen sene festivalde gelmesine rağmen sahnede yaşanan sakatlık sonrasında oynayamadığı, fakat bu sene gösterilerini gerçekleştirdiği bir oyun. Benim beklentim büyüktü bu oyundan. Zeka oyunlarının olacağını diyalogların zekice yazılacağını düşünmüştüm fakat kazın ayağı öyle çıkmadı. Oyuncuların tüm iyi niyetine, dekorun, prodüksiyonun özenilmesine rağmen diyaloglardan karakter çatışmalarına, olay kurgusuna ve akışına dair hiç ilgimi çeken bir gelişme olmadı. Başı sonundan belli olan, karakterlerin tamamen karikatürize edildiği, beni hiç o dünyanın içine çekemediği bir oyun oldu. Oyunda kullanılan materyallerin gerçekten anlatmak istediklerini salonda kaç kişi anladı merak ediyorum. Yine de seyirci verilen emeğin karşılığını ayakta alkışlayarak gösterdi. Kolay bir iş değil bu oyunu patlamalı ve dağınık dekoruyla oynamak.
Benzer tarzda bir oyun izledik geçtiğimiz senelerde : Gronholm Metodu. Oradaki kurgu daha basit olmasına rağmen, çok daha çarpıcı ve seyirciyi içine alan bir yapıya sahipti. 
Tekrar gelse izlerim diyemediğim bir oyun oldu.




İkinci Katil
(Tiyatro)

İkinci katil oyunu bir roman olsa, hemen hemen tüm cümlelerinin altı çizilirdi. İlk övgü metin yazarına. Çünkü bu oyun bir çeviri veya uyarlama değil, bir esinlenme. Machbeth'te hiç anılmamış bir karakterin Machbeth etrafında gelişen yan hikayesine odaklanıyor. İkinci övgü, yönetmene. Barış Erdenk'in geçen sene Lysistrata oyununu izlediğimde ertesi gün tekrar bilet almış, 3. gün ertelenen başka oyunun yerine bir kez daha izlemiştim. Üçünde de ayrı keyif aldım. Bu oyunda da gerçekten sıkıcı olması gereken bir oyunu müzik ve aksiyon ile bezeyerek izlenmeye değer hale getirmiş.
Son övgüler oyunculara. Özellikle Mary karakterini oynayan ablamız son anlara doğru sahnede devleşiyor. Diğer tüm oyuncular seslerini mükemmel kullandılar. Çok teknik bilgim yok ama bence ses kullanımı oyunculukta en önemli unsur. 
Bazı sahneler güzel olsa da (suyun içerisinde kanlı ellerin yıkanma tasviri) artık yenilik gerektirdiğinin de kanıtı gibi. Bir çok oyunda benzer teknikleri görüyoruz.
Misal yabancı bir oyun izlediğimizde nesneler o kadar ustaca kullanılıyor ki, dekor oyun ile birlikte oynuyor sanki. 
Ankara'ya ait oyunu başkentte veya turnede denk gelirseniz izleyebilirsiniz. 
Ancak ilk defa tiyatro izleyecekseniz bir süre es geçiniz derim.




Woyzeck
(Tiyatro)

Tiyatronun geleneksel ve belki de yüzyıllarca değişmeyecek olan "Aldatma" sonrası cinayet konusuna (alman menşei), Kazakistan yorumu olan Woyzeck, başta tiyatral bir yorumla başlasa da sonlarına doğru gerçekten olayların akışına inandırarak ilgimi kazandı. Ben öyle entelektüel bir şeyler izleyeyim diye gitmiyorum, bir derdi olan oyunları izlemek istiyorum, yoksa modern dans, tiyatral bir ışık, ses konularını teknik olarak anlamıyorum. Fakat Kazak yorumu olan bu oyunda Woyzeck ile kendimi özleştirdim, bana inandırıcı geldi. Özellikle müziklere bayıldım, Nezih Ünen tarzı bir hareketli-hüzünlü bir altyapı ile, yağmur sekansları çok güzel birleşti. Yağmur olayını biliyordum oyuna gitmeden ama seslerin bu kadar oyunun içine yedirebileceklerini düşünmemiştim.
Sözün özü, başta aşırı sıkıcı gibi gelecek olan oyun, sonlarına doğru tırmanarak ilerledi. Güzel bir yorum ile izlediğime değdi dedirtti.
Bir kez daha izler misin deseler, üstüne 30 lira verseler şöyle bir düşünürüm, başka işim yoksa giderim.
Beğeni seviyemi de böyle belirtiyorum. Beni tanı.




Çerçeve
(Tiyatro)

İtalya özel Koreja tiyatrosunun Çerçeve adlı oyunu Edward Hopper tablolarından esin alınarak hazırlanmış. Resim sanatından anlamam ama Hopper'ı Yekta Kopan'dan öğrenmiş, tablolarını araştırıp pastel renklerine hayran kalmıştım. Tablolarında kapalı mekanlar, cam ve çerçeve kullandığı için oyunun tek odada geçeceğini tahmin ediyordum. Zira beklediğimden çok daha iyi çıktı. Başlangıçta, bir çerçevede hayatın nasıl akıp gittiğini, tabloluk görsellerle anlatan sanatçılar, her yeni sekansta başka çağrışımlar vererek resmen resimlere can verdiler.
Herkesin yorumu ayrı olacaktır ama benim verdiğim anlam şu şekilde.
İlk bölümde ruh eşimizi arayarak geçirdiğimiz ömrün, ikinci sekansta terkedilişte yaşanan olgunluğa dönüşmesi, daha sonra monotonluğun bizi nasıl delirttiği, anılarımızın nasıl katilimiz olduğu, bir kapı açılırsa yüklerimizden kurtulabildiğimizi ve ne yaparsak yapalım "ne güzel uzaklaşır her şey" misali giden son sahnedeki çerçevede yüzen gemi..
Her şey çok güzeldi. 1 saat boyunca ağzım açık izledim. Müziğinden renklerine, hem rahatsız edici, hem sorgulatıcı ve rahatlatıcı bir deneyim sundular.
Böyle bir oyunu 10 ₺ ye izleyebilmek büyük şans. İyi ki devlet tiyatroları var!



Üç Kız Kardeş
(Tiyatro)

Müzikleri ve üç kız kardeşin birbirinden güzel olduğu :) hüzünlü ve eğlenceli yanları olan bir yorum olmuş. Emek harcanmış, basit yorumlarla olaylar anlatılmaya çalışılmış fakat bazı yerleri birleştirmekte çok zorlandım, hikayeyi bilmeme rağmen bu nedir şimdi dediğim çok yer oldu. Bu yorum farkı tabii ki, oyunun kötü olması gibi bir durum yok. İzlediğime pişman olmadım ama aynı grup tekrar gelirse muhtemelen gitmem. Belki de üç ablamızı görmeye gidebilirim. (tiyatroya eleştirel olmayan cinsiyetçi bakış açısı) :)





Giydirici
(Tiyatro)

Celal Kadri Kınoğlu. Muhteşemdi. Oyun hakkında çok şey bahsedebilirim fakat, "Norman" rolü için bahsetmek yeterli olacak bu oyunda. Çünkü öyle bir oyunculuk gördük ki, onun olmadığı tüm sahneler tatsız tuzsuz silik kaldı. O girdiğinde ise, her cümlesinde ayrı bir his ayrı bir reaksiyon vardı. Uzun sayılabilecek bir oyunun yarısından fazlasında teklemeden, enerjisi inanılmaz yüksek şekilde tamamladı. Kimbilir kaçıncı kez oynamasına rağmen böyle enerjili devam edebilmesi ayakta alkışlanacak bir durum. Oyun için Kınoğlu dışında bahsedebileceğim konular müziği ve senaryosu olabilir. Müzikler hüzünlü anlarda çok iyi geliyor, başarılı buldum. Metin ise göndermelerle dolu sıkıcı olmayan güzel esprilerle çeşitlenmiş. Ayrıca oyuncuların katkısı da büyük güzelleşmesinde.
 İstanbul'da olanlar şanslı. Bu tarz oyunları izleyebiliyorlar. Eğer seneye de oynarsa ve gitmediyseniz, mutlaka bir göz atın planlarınıza ekleyin.

➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________

Dizi Günlüğü
______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



OCAK-ARALIK İZLENEN FİLM ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI







2018 OCAK-NİSAN İZLENEN 
FİLMLER & DİZİLER & SAHNE SANATLARI



5 Mayıs 2018 Cumartesi

2018 Mayıs Ayı Okuduklarım

______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________

2018 MAYIS AYI ÖZETİ
______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________


      

      

   

______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________





Ağaçların Özel Hayatı - Alejandro Zambra
Kitap Veronica'nın iş yerinden geri dönmeyişi ile başlıyor. Kocası Julian, küçük Daniela'yı Veronica gelmeden uyutmak istiyor, Veronica'nın gelip gelmeyeceğini bilmiyor, ama önemli de değil zaten. Kitap her ne kadar kadının eve gelip gelmemesini temel olarak alsa da alt metin Julian'ın geçmiş yaşantısı, gelecek öngörüsü olarak işlenmekte. Düşünce çok güzel, metafor olarak ağaçlar kullanılsa da aslında göndermeler hep insanların diğer insanlara göre yerini betimliyor. İçerik olarak ise bence ödüller kazanacak kadar bir doyuruculuk yok. Türk edebiyatçılarımızın bir çoğu bile bu içe yolculuğu çok güzel anlatabiliyor. Kısaca, düşünce ve kurgusu güzel, basit gibi gözükse de çok şey anlatan fakat anlattıklarının içeriği görkemli durmayan bir kitap. Diğer kitaplarını merak ettirmedi değil, ama tarzının aynı olduğunu düşünüyorum. Latin Amerikalı yazarlarda bir kitap takıntısı var, kitap sevme üzerine yoğunlaşmışlar. Sanırım bu beni tedirgin ediyor bir kitabı okurken. Bilemiyorum obsesiflik mi değil mi ama kitabın içinde kitap sevgisine dair bir şey geçtiğinde beni huzursuz ediyor. 




"Nihayetinde Şili'de İtalyanca bilmeden İtalyan şiiri dersleri vermek pek de mesele değil, çünkü Santiago, İngilizce bilmeyen İngilizce hocası ve ancak güçbela diş çekebilen diş doktoru kaynıyor - fazla kilolu antrenörler ve derse girmeden önce hatırı sayılır dozda sakinleştirici ilaç kullanan yoga hocaları da cabası."

"Hafızasını bir çantaya tıkmak ve bu çantayı ağırlığı sırtını sakatlayıncaya kadar doldurmak istiyordu."

"sevmekten vazgeçmek için seviyor ve başkalarını sevmek ya da bir süreliğine veya sonsuza dek yalnız kalmak için sevmekten vazgeçiyor. Bu temel doktrin. Tek temel doktrin."


★★★ 7/10
 (Düşüncesi güzel, uygulaması hafif noksan) 
Notos Kitap, 6,00 tl, 91 sf, 2015




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Muhtelif Evhamlar Kitabı - Ömür İklim Demir
Kitabı bir çok kitap sitesinde övülürken rastladım. Yazarın ismine edebiyat dergilerinden aşinayım fakat hiç yazısını okumamışım. Bende de ön yargı var ki kötü bir şey olduğunu hiç düşünmedim. Herkes tarafından sevilmişse kesin iyi değildir diyorum, ama bir yandan da okuma isteğim var. Sonra açıp okumaya başladım. İlk öykünün ilk 3 sayfasında gerçekten popülize olmuş cümleler gördüm, tam notunu verecekken öykü şekil değiştirdi. Tuhaf bir kurgumuz var. İlk 3 öykü birbiriyle bütünleşik. Diğer öykülerimizde değişik tesadüfler içeriyor. Dili ve hikayeleri fazlasıyla beğendim. Sonlarına doğru kitap bitmesin diye ağır ağır okudum. 
Fazlasıyla Türk hikayecileri okuduğumu düşünüyorum. Hep bir dert anlatma peşinde olup çoğu zaman yoruyorlar okuyucuyu. Ancak Ömür İklim Demir bunu yormadan başarabiliyor. Muhtemelen 2.kitabını bekleyen çok okur vardır. 
Ayrıca kapak resmine bayıldım. Yüklüğe kaldırılmış çocukluğunu arayanların seveceği bir kitap izlenimini başarıyla yansıtmışlar.




"Öyle güzel bir andı ki, hafızasının köşesini kıvırdı."

"Boktan bir hayat benimkisi. Altın günlerinde şişman teyzeler yanaklarımı sıkıp, büyüyünce çok can yakacak bu çocuk, demediler. Deseler komik olurdu, bozkırın ortasındaki toplu konutlar kadar sevimliydim çünkü. Ama çok can yaktım, çok insan üzdüm, birkaçını da fena benzettim."

"Bazı cümleler ve kelimeler kimseye yakışmıyor, en çok da bu Şefik lavuğuna. Ne derse eğreti duruyor. Her komik lafa "İlahi" diyor mesela, ilahi çok hoş. Bir de seni-çok-iyi-gördüm'ü ve senin-adına-çok sevindim'i var. Sevinme lan, pezevenk! Hani hep bok gibiydin de bugün daha az bok gibisin demenin başka hali bu laflar. Kibarcası, korkakçası, kaypakçası!"

"Galata köprüsünde sabaha kadar içmişiz filan, sonra eve dönerken solcularla kavga etmişiz. Karısı, siz sağcı mıydınız? Ne alaka? diye soruyor, yok diyoruz. Biz sarhoştuk. Boyalarını devirmişiz. Gülüşüyoruz."

"Öyle sıkılıyorum ki, sevmiyorum ulan! diye haykırasım geliyor. Neyi sevmediğimden pek emin değilim ama öyle bağırmak istiyorum."

"Sevilmeyen babalar, sevilenlerden daha çok anlatılıyor. Ya da bana öyle geliyor, sevilmeyen babaları seviyorum, sıkıcı olmuyorlar."

"Herkes o kadar birbirinin aynısı ki, gelenler gidenleri ya da gidenler gelenleri aratmıyor. Galiba bu yüzden, kalabalığın yalnızlıktan bir farkı yok."

"Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor."


★★★★★ 9/10
 (Güzel tesadüflerle birlikte merakla okunuyor) 
YapıKredi Yayınları, 6,30 tl, 108 sf, 2016




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Alemlerin Sürekliliği - Murat Gülsoy
Brecht'in tiyatroda objektifliği sağlaması için dolandırmadan sahnede yaptıklarını, Gülsoy, edebiyatta yazılarla yapıyor. Size bir hikaye anlatırken, aslında yazım sürecini de dahil ediyor. Hikayenin kurmaca olduğunu, gerçeklikten çıktığını ve kağıt üzerinde kaldığını anlatırken, bir kademe üstte de kendinden bir parça katıyor, ne yukarı çıkıyor ne aşağı inebiliyorsunuz. Bu tat değişik geliyor tabii ki. 8 tane hikaye var. Hepsi yazım süreçlerini ele alıyor. Gülsoy'un daha güzel kitapları mevcut bana göre ama fena bulmadım, yine 2 günde bitirtti kendisini kitap. Şöyle bir göz atacak olursak.
1- Alemlerin Sürekliliği : Kutsal Emanetlerin çalınması üzerine bir hikaye yazacak olan karakterimiz, annesinin bir akrabasının ölmek üzere olduğunu öğrenip, ziyaret eder. Burada yazacağı hikayeden bahsederken, bir anda kendisini bu akrabanın hikayesinin içinde bulur. Katmanlı bir anlatım.
2- Kasiyer : Yine katmanlı bir anlatım. Üstelik üçüncü katman da var. Bir kasiyerin hayatını yazmak isteyen yazarımız, bu öyküyü neden yazdığını anlatırken, bir yandan da öyküyü anlatmaktadır. 
3- Hüthüt Kuşu : Bir arkadaşından 11 alıntı olup bunların arasındaki bağlantılar ile ilgili bir ödev yapması rica edilen bir adamın alıntıların hayatındaki şekillendirmesiyle alakalı teorilerini dinlemekteyiz.
4- The Girl From Ipanema : Arkadaşının tavsiyesi ile masöz tutan Ali'nin, o gece hiç de beklendiği gibi geçmeyen durumunu anlatıyor.
5- Bunak : Doktorun odasına giren bir şahıs, babasıyla ilgili ilginç bir hastalık anlatmaya başlar.
6- Vazgeç : Kafka'nın bir alıntısından yola çıkarak hayatının devamını versiyonlarıyla düşünen adamın hikayesi. Baba-oğul çatışması.
7- S.O.S. :  Uzaya meraklı halleriyle eşinin tepkisini çeken bir adamın arkadaşı gözünden, yalnızlık sorgulaması yaşıyoruz.
8- Geçmiş Zaman Elbiseleri : Finale yakışacak bir hikaye.



"İşte sanatın başladığı nokta... Olmayan şeyleri hayal etmek ve bu hayallere başkalarını inandırabilmektir."

"Gerçi insanlara kendini anlatarak var olabileceğini sanmak da hayatımızı yönlendiren yanılsamalardan biri..."

"Zaten hep öyle olmaz mı? Hayallere önce başkaları inanır ve onların bu tavrı, sizin de inanmanız için iyi bir gerekçe olur."

"İnsanın bir izleyicisi olmayınca delirmesi işten bile değil."

"Eskiden yaşlı insanların fiziksel durumlarından kaynaklanan bir şey sanırdım o hareketlerindeki tuhaflığı. Hayır. Sonra anladım ki o insanların koluna girmiş, onları parklarda dolaştıran kendi yalnızlıkları var."

"Çok önceden beri bu hikayenin böyle biteceği ortadaydı. Ama sen zaten sonu başından belli olan hikayelerin gönüllü kahramınısındır, bunu da biliyorsun değil mi?"


★★★ 7/10
 (Gülsoy'dan yazma üzerine bir kitap daha) 
Can Yayınları, 12,00 tl, 204 sf, 2002




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Mecburiyet - Stefan Zweig
Şu yaşadığımız son 15 senedir her gün kötü giden özgürlükler meselesi nedeniyle de kitabın ulaşacağı noktanın daha da değerlendiğini düşünüyorum. Her zaman karşı çıktığımız, yaşam değerlerimize ters durumlarda, paşa paşa yine istemeden de olsa gerçekleştirdiğimiz her kötü muameleyi meşru hale getirilmesini kabullenişimizi sorguluyor Mecburiyet.
Bir yanda askere gitmediği için kötü hissedecek (ki askerlik fikrine sıcak duymayan, sadece fikrin emrivakiliğinden dolayı etkilenen) bir adam ile, özgürlüklerini doya doya yaşamak isteyen kadının, birbiriyle olan çekişmesini konu alıyor kitap.

Zweig'in kendine has çözümlemeleri yine yer alıyor fakat diğer kitaplarındaki kadar yoğun değil, bu yüzden 1-2 saat içerisinde rahatlıkla bitirebilirsiniz kitabı.




"Fakat kendi irademe rağmen gideceğim, onların güçlerinin korkunçluğu da bu değil mi zaten; insanın kendi iradesine, kendi inancına rağmen onlara hizmet etmesi değil mi korkunç olan?"

"Özgür kılmak için yeterince istekliysen karşındakiler kim olabilir, kötü kalpli deliler yalnızca!"

"İnsan bir halkın üyesi olabilir, fakat halkı çıldırdığında kendisinin de çıldırması gerekmez. Sen onlar için bir rakamdan, bir sayıdan ibaretsin, bir alet, anlamsızca ve vicdansızca ölüme gönderilen bir askersin yalnızca."

"İtiraz etmeyen, karşı koymayan herkes suç ortağıdır."

"Neden onların gücü var? Çünkü bu gücü onlara siz veriyorsunuz. Ve sizler korkak olduğunuz müddetçe onların gücü hep olacaktır. Sizler boyun eğdiğiniz, belki paçamı kurtarabilirim dediğiniz müddetçe, onları can evinden vurmak yerine, onlara itaat ettiğiniz müddetçe, sizler sadece bir kölesiniz ve bunu da hak ediyorsunuz demektir."


★★★ 7/10
 (Bir oturuşta okumalık kitaplardan) 
İş Bankası Yayınları, 3,90 tl, 56 sf, 2017




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Ben 3 - Alpay Erdem
Bu inceleme sanırım sadece Alpay Erdem okuyanlara hitap edecek. Çünkü onun dilinden konuşacağım.
Alpay Erdem çizgisinin dışına çıkmayan, çıkamayan, az ünlülükten nemalanan, hayvan sever, Çiko ve Venüs'ün hatta 3.kitapla birlikte Hazar Boy'un babası. İlk iki kitabında sıkça yer alan Özlem'im ve Hayali kuzen hikayelerinin yerine bu sefer "Tankut Ağabey"in hikayeleri gelmiş çok da iyi gelmiş. Özlem ile olan hikayeler yine en çok güldürenler oldu beni. Özellikle evde yapılan Esra Erol programı mizansenine uzun süre güldüm. Ara ara çok kötü yazılar da sıkıştırılmış, fakat onların da farkında evet yazdım ama niye koydum bilmiyorum diyerek kendini savunmamış. Bu yüzden de seviyorum kendisini. 4'ü bekliyoruz bakalım. Renk renk kitapları yanyana yer alıyor kitaplıkta.


"Eve yedek kulübesi alayım diyorum. Salona. Otururum öyle yedek kulübesinde, salonu izlerim. Güzel olur bence böyle bir şey. Yedek Kamil gibi takılırım öyle. Nerede hata yaptığımı düşünürüm. Bir türlü olmadığını. Ama yine de her şeye rağmen ümit etmekten vazgeçmediğimi öyle bakar bakar düşünürüm. Battaniye de atarım üstüme."

"Bence öğrenmemek de ayıp değil."

"Maymunlar Cehennemi'ni göreceğiz bak. Gerçi burada cehennem maymun için. MAymun mesela parayı öğrenince bence önce bir kafayı yiyecek. Anlamayacak. Nasıl ya diyecek, bir de bir paranın bir başka para karşılığında değer kazanması değer kaybetmesi diye bir şey mi var, lan ne saçma, kur ne mınaki, borsa ne olm diyecek."

"Evet belki meydanlarımızda caddelerimizde görkemli heykellerimi yok ama ceplerimizde fantastik çakmaklarımız var. Her türlü."

"Adana'da bir mekan var. Yazmışlar kapısına "park sorunumuz yoktur, o sizin sorununuz" diye."

"Serdar Ortaç hakkında her şeyi duymak istiyorum, bu aşk değil de nedir dedim. Merak olabilir dedi. Mantıklı, olabilir çünkü. Fakat yine aynı arkadaşım, Serdar Ortaç için ne satıyorsa alalım da kurtulalım dedi. İlginç bir tip."

"Şehirler arası otobüs yolculuklarında yolculuk başlarken, tanımadığınız kişilerden yiyecek içecek ikramı kabul etmeyiniz şeklinde bir anons yapılıyor. Daha sonra muavin yiyecek içecek ikramı yapıyor. Tamam da ben muavini de tanımıyorum. Anonsu yapan kişi de zaten muavindi. Kendisiyle çelişiyor.


★★★ 7/10
 (Yazılarını takip edenler okuyabilirler) 
Mürekkep Yayınları, 15,20 tl, 292 sf, 2017




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





Kasabanın En Güzel Kızı - Charles Bukowski
Koca hergele Bukowski'den yine ele avuca sığmaz hikayeler. Bu sefer dozajı çok fazla artırmış, bazı noktalarda ben de "yahu bu kadarı da fazla olmuş" dedim. Cinsellik, ilişkiler, hayat ve at yarışı :) üzerine ilginç derlemeler var.
Bukowski'nin kaybolmuşluğu dibine kadar götürdüğü, bir şeylerin peşinden koşmaya mecali olmayan hayatı olduğu gibi yaşayan karakterize halleri farklı bir okuma keyfi yaşatıyor. Ancak sıkıntımız şu ki otobüste ve ya insan içinde maalesef okunamıyor. Sayfayı bir çeviriyorsunuz, koca puntolarla küfürler, argo lügatını zorlayan cümleler. Neyse tarz bu, seveni sever, sevmeyeni okumaz. 2-3 ayda bir okunacak bir yazar.
Bu arada en güzel hikayesi de kitaba ismini veren oldu benim için. 


"Biz bunu değiştireceğiz, moruk. Asıl mesele de bu. Aya gidebiliyorsak lazımlığımızı da temizleyebilmeliyiz. Yanlış hedeflere kilitleniyoruz."

"sonra göğüs röntgenini çekip kolunu alçıya aldılar. Düşünebiliyor musunuz? Kafasını kırmış olsaydı kıç röntgenini çekerlerdi herhalde."

"akli denge bir kusurdur diyor ve ağzına iki hap atıyor."

"köpeğe tavuk kemiği vermek, çocukların elma şekerlerinin içine jilet koymaktan farksızdır. Onu öldürmeye mi çalışıyorsun lan?"

"+Kaydınızda katolik olduğunuz yazıyor. 
-Öylesine söyledim.
+Neden?
-Eskiden katoliktim. Ama dinsiz yazınca bir sürü soru soruyorlar."

"Genet biliyordu beni, Henry Miller biliyordu, Picasso biliyordu ve ben bulaşıkçı olarak bile iş bulamıyordum."

"Demokrasi ile diktatörlük arasındaki fark, demokraside önce oy kullanıp sonra emir alırsın, diktatörlük de seçimle filan zaman kaybedilmez."


★★★ 7/10
 (Bilindik Bukowski tarzı) 
Parantez Yayınları, 15,20 tl, 224 sf, 2014





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Susulacak Ne Çok Şey Var Aramızda - Ezgi Polat
Yaşıtım ve meslektaşım Ezgi Polat'dan Can Öykü imzalı ilk kitabı. Adı gibi, konuşmaya mecali olmayıp susmanın bir gereklilik olduğu anları ele alıyor hikayeler. İlk kitap olması ve yazarın bilinmemesi nedeniyle mutlaka temkinli yaklaşıyorsunuz ilk başta. Fakat kitabın sadeliği ve betimleri o kadar güzel ki, sanki birisinden bir mekanda sade bir hikaye dinliyorsunuz. Bu da öykülerin gerçekçiliğini gösteriyor. Dikkatimi çeken başka konuda bir kaç öyküdeki özgünlük oldu. Konular o kadar farklı seçilmiş ki şu ana kadar okuduğum yüzden fazla hikaye kitabında benzerlerine rastlamadım. Misal, bir su altı dalış hikayesi var. Alt metinli ve onlarca anlam çıkarılabilir bir tarzda ve nereden baksanız 10 sayfadan az. 
Bu güzel bir başarı. Ezgi Polat'ı takibe aldım. Diğer çıkaracağı kitabı da merak ediyorum açıkçası.


"Güzel bir film çıkışında, bir pasaj kapısında yağmurla karşılaşmak gibisi yoktur. Unutmadığın birine rastlamaya benzer. Biraz utanır sıkılırsın, sonra kollarına atılıvermek gelir içinden."

"Midem bulanıyor, düşüncelerim bayat., sert. Çorbaya doğrayıp yiyeceğim onları. Yumuşacık olacaklar. Aklım da başımı otel gibi kullanmasın artık."

"Mutluluk güldürebilir, mutsuzluk ağlatabilir ama çaresizlik çaresizliktir."

"Yalnız mısın diye sordum, evliyim dedi. Evlilik yalnız olmaya engel değil dedim."


★★★ 7/10
 (İlk kitaba göre gayet güzel) 
Can Yayınları, 9,10 tl, 120 sf, 2017




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Şu Çay Demleninceye Kadar - Bahri Vardarlılar
Modern meddahlık diye bir şey var mı bilemiyorum, ama olsa böyle bir şey olurdu. Nedeni de şu, Bahri Vardarlılar, benim ilk defa şahit olduğum bir teknik kullanıyor. Hikayenin sonunu okuyucuya bırakma durumu klasiktir, fakat bu kitapta kurguyu da okuyucuya bırakıyor. Belli zaman atlamaları için ipuçlarını bırakıyor ve geriye yaslanıyor. Siz de hikaye örgüsünü tamamlamak için boşluklara hayalgücünüzden gelenleri ekliyorsunuz ve sonuç : "başka tatlar".
İlk okuduğum kitabıydı yazarın, ve diğer iki kitabını da hemen sipariş ettim. Olağanüstü bir yazım olarak görmesem de ilgimi çekti. Hem konular hem de işleniş hoşuma gitti. Tavsiye ederim öykü sevenlere.

Öykülere geçersek:

1- Panthalassa'ya Bir Atlayış : Hayatın olağan dertlerinden sıkılan Belma bir tatil beldesine seyahate çıkar, yıllar önce veya yıllar sonra başından geçecek bir olayın aynısını yaşayacak bir atlayışı yüksek bir alandan denize doğru gerçekleştirir. 
2- Baba Faik'in Son Vukuatı : Anlattığı yalan mı gerçek mi olduğunu bir türlü anlayamadığımız Baba lakaplı Faik'in bir gece denizde yaşadığı bir olayı anlatması ile şekilleniyor hikaye.
3- Bir Günün Hikayesi : Geçmişe dönüş hikayelerinin katmanlı anlatımı. Hep gittiği bir mekana tekrar gittiğinde yüzyıl önce olanların içerisinde bulur kendini karakter. 
4- Ragıp : Dini hikayeler içerisinde muhafazakar bir çevrede yetişen Ragıp'ın hayatı sorgulama mücadelesi.
5- Kırmızının Buğusu : Takip ettiği kızın peşinde rüya-gerçek arasında gidip gelen bir tutku hikayesi.
Diğer öyküler de kısa ama etkiliydi.


"Tekrar tekrar yaşamak istediğiniz anlara döndüren şeyler hep sıradan olur."

"Hayatta apaçık mucizeler olmuyor. Bir şey gelip geçiyor önünden ben neyim diye soruyor sana. Rastlantı mı kader mi?"

"Ve insan sırf kendisininkinden bezdiği, bıktığı, yıldığı için bile olsa, karşısındakinin cehennemine bir bakmak ister. Kendi uçurumunun ölçüsünü almak için bile olsa, karşısındakinin kuyusuna bir bakmak ister."

"Seninkisi, tüm dinler kendisini kutsal saydığı için binlerce yıllık tarihinde bir tek gün bile barış ve huzur görmemiş çilekeş bir şehrin kaderi."


★★★ 8/10
 (Değişik kurgular) 
Dedalus Kitapları, 7,20 tl, 128 sf, 2014




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

____________________________________________________________________
____________________________________________________________________

DERGİ GÜNLÜĞÜ
____________________________________________________________________
____________________________________________________________________





____________________________________________________________________
____________________________________________________________________



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤







➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


DERGİ DAĞILIMI



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


YAYINEVİ DAĞILIMI



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




2018 OCAK - 2018 ARALIK
OKUNAN KİTAPLAR & DERGİLER