27 Ocak 2015 Salı

Özür Sadece Fiziksel midir? - Inside I'm Dancing




İrlanda filmlerinin samimiyetine her zaman inanmışımdır. Sürekli bir bağımsızlık temasının hakim olduğu filmler cezbetmiştir beni. Bunun yanı sıra Filth'in yıldızı McAvoy'un oynadığı bir film gördüğümde hiç tereddüt etmeden izlerim. Doğal olarak iki kıstası sağlayan bir filmin kötü olabileceğini düşünmeden izlediğim bir filmdi "Inside I'm Dancing", diğer adıyla "Rory O'Shea Was Here"

Film fiziksel olarak belirli işleri yerine getiremeyen, yani diğer insanlara göre daha şansız 2 arkadaşın hikayesini anlatıyor. Konuşmada zorluk çeken Micheal'ın hayatı, kaldığı bakımevine gelen Rory ile değişecektir. Rory ise sadece iki parmağını oynatabilmekte ve konuşabilmektedir. 
Micheal'ın zekası ve Rory'nin cesareti birleşince, sınırları aşarak, özledikleri hayata kavuşmayı düşünmektedirler. Yalnız bir sorun ortaya çıkar. Kaldıkları bakımevinden çıkabilmeleri için onlara bakacak bir kişiye ihtiyaçları vardır. Bunun için Rory, Micheal kadar kötümser değildir ve bulabilecekleri en iyisinin peşinden gitmeyi tercih eder. Güzeller güzeli Siobhan karşılarına çıkar ve Rory onu ikna eder. 

Olayın anlatış şekli ve kurgusu, insanı acıma duygusundan uzaklaştırıp kişilerin yaşadıklarına odaklıyor. Bu film duygu sömürüsünden daha çok empati filmi. Esprilerin ve şakaların dozajı o kadar iyi ayarlanmış ki, kahkaha atarken kendinizi kötü hissetmiyorsunuz. Zaten film komedi-drama olarak geçiyor. 

McAvoy'un parlattığı, Steven Robertson'un abartısız oyunculuğu ile son derece akıcı bir film sizi bekliyor. 
Etkisi hakkında çok şey bahsetmeyeceğim, izlemeniz gerekli. Ancak şu kadarını söyleyebilirim ki, filmin başında hiç bir dediğini anlamadığımız Micheal'ı filmin sonunda altyazıya yada çeviriye gerek kalmadan anlayabiliyorsunuz. Bu bilerek mi yapılmış bir şey bilemiyorum ama filmin etkisini artıyor. Kendinizi onlarla birlikte yaşıyor gibi hissetmenize, bağ kurmanıza neden oluyor.

Vakit kaybı yaşamayacağınız, "feel good movie" standartlarına rahatlıkla girebilecek çok kaliteli bir yapım izleyeceksiniz.
Şiddetle tavsiye ederim.





Oyunculuk : 9
Seyir Zevki : 8
Merak Hissi : 8
Konu : 8,5
Müzik : 7,5
Imdb Puanı : 7,9
Genel : 8,2

24 Ocak 2015 Cumartesi

Duyuların Olmasaydı Duygun olur muydu? - Perfect Sense


Evan McGregor filmleri kötü olmaz düşüncesinden yola çıkarak fark ettiğim bu filmi standart bir drama- romantik filmmiş edasında açarak izlemeye koyuldum.

Başındaki bilim-kurgu ifadesine çok aldırış etmedim, hadi işin içinde Evan var bi miktar katılmıştır bilimsel öğeler dedim ama tamamen bir bilim-kurgu film izleyeceğimi zannetmiyordum. İyi ki de öyle düşünmüşüm. Keza beklentilerimi bu yönde yönlendirseydim filmden hiç zevk almazdım.

Filmi kesinlikle bilim-kurgu gözüyle izlemeyin. Bu film bir bilim-kurgu filmi değil. Sadece çıkış teması post-apokaliptik bir dünyayı ele alıyor. Aslında bir distopya filmi olarak görebiliriz. 

Dünyada çöküşün başladığı yıllarda, tüketici toplumunun sonunu görmekteyiz. Bulaşan bir virüs ile birlikte duyularını yavaş yavaş kaybetmeye başlayan insanların duygularını da kaybetmesini izlemekteyiz. 

Balıklar üzerine uzmanlaşmış bir restoranda şeflik yapmakta olan Micheal (McGregor) toplumdan ıssızlaşmıştır, aşka inanmaz, hiçbir kadınla aynı yatakta uyuyamaz. Bir gün sigara içmeye çıktığı anlarda restoranın karşısında oturan Susan'la (Eva Green) tanışır. Onu elde etmek için türlü yollar deneyen Micheal'ın, o sıralarda ortaya çıkan virüsten haberi olmasına karşın hiç bir önlemi yoktur. 
Hastalık söylentilerden daha hızlı yayılır, ancak Micheal daha önemli bir şeyi bulmuştur. Yeni filizlenmeye başlayan duygularını, duyularını kaybetme pahasına korumak istemektedir. Ancak hastalık sadece duyuları değil sinir sistemlerini de etkilemektedir. Böyle bir ortamda bir aşk sürdürülebilir mi?

Konu enterasan. Reklamı yapılmamış bir film için cast çok başarılı. Müzikler konusunda pek bir coşku yaşamama rağmen, duyuların kaybetme duygusunu ses kurgusunda iyi verilmiş. 

Sonuç olarak vakit kaybettiğinizi düşünmeyeceğiniz bir film izleyeceksiniz. 
Konunun orjinalliği, cast seçimi dışında filmi güzel yapan detaylar çok fazla değil. Hayatın anlamı yüklenmeyebilir ama güzel vakit geçirtecektir. 
Filmin bonusu ise kesinlikle : Eva Green.

Filmin en başarılı sahnelerinden biri : tek yüzde iki insan.

Oyunculuk : 8
Seyir Zevki : 7
Merak Hissi : 8
Konu : 9,5
Müzik : 7
Imdb Puanı : 7,1
Genel : 7,5


23 Ocak 2015 Cuma

Çaptan Düştüm Yorgunum - Birdman


Meksikalı yönetmen İnarritu'nun 5.filmi, alışılanın dışına çıkarak bu sefer çok daha sağlam bir kurgu ile geldi. İnarritu'nun geleneksel olay birleşme kurgusundan çok daha farklı tek hikayeyi dinamik biçimde anlatmasıyla Birdman, senenin en başarılı yapımlarından biri oldu.
Film, eski günlerinin etkisinden çıkamayan tiyatro kökenli bir sinema yıldızının, sektörü ve kendi hayatını sorgulamasıyla başlıyor ve bitiyor. Verilen mesajlar, sektöre çakılan selamlar, eski oyuncuların ne denli psikolojide yaşadıklarını müthiş biçimde aktarılmış. Oyuncu kadrosunda Beetlejuice'tan tanıdığımız eski batman Micheal Keaton, bu tip filmlerin aranılan yüzü Edward Norton, çok az gözükmesine rağmen bizi mutlu eden Naomi Watts, tedirgin yapımcı rolünde Hangover'dan tanıdığımız Zach Galifianakis, Keaton'ın kızı rolünde ergeni canlandıran Emma Stone'u görmekteyiz. Kadroya rağmen filmde emeği geçen en önemli isim bana göre Emmanuel Lubezki olmuş. Gravity'deki başarısını bu filmde de sürdüren Emmanuel, ağzımın açık kalarak izlediğim bir çekim tekniğine esin kaynağı olmuş. 
Eşkiya filmindeki Yavuz Turgul'un bar sahnesini hatırlayanlar bilirler, takip kamerasıyla iş çıkarmak masraflı ve zor bir iş. Buna oyuncuların adaptasyonu, istenilen ışık ve görüntü kısıtları eklendiğinde 2 dakikalık çekim bile inanılmaz zor hale gelebiliyor. Birdman de bu süre 2 dakikadan filmin tamamına yayılıyor. Tek kamera, sekans geçişleri hissettirilmeden sanki kişiyle birlikte yaşıyormuş hissi yarabilmek adına müthiş zor bir işe girişilmiş ve tek kelimeyle kusursuz bir iş çıkarılmış.
Bu seneki Oscar aday filmlerinin hepsini izleme şansı buldum ve rahatlıkla söyleyebilirim ki eğer akademi üyeleri Boyhood'un etkisinde kalmazlarsa Birdman ipi göğüsleyecektir. En iyi yönetmen dalında ise kesinlikle İnarritu bu ödülü kazanmalı diye düşünüyorum. 
2014 Senesi filmseverler için muhteşem bir yıl oldu. İnarritu'nun ise Amores Perros'tan sonra yükselen grafiği boyut atlamış oldu. Umarım bu tarzda filmleri daha çok izleyebiliriz. 

Müziklerdeki tempolu trampet seslerinin katkısı için ayrıca not düşmek gerekiyor onu da unutmayalım.Eğer kafanız rahatsa, dolu dolu diyaloglu bir film izlemek istiyorsanız. Mutlaka seyrediniz.



Oyunculuk : 9
Seyir Zevki : 7,5
Merak Hissi : 8,5
Konu : 8,5
Müzik : 8,5
Imdb Puanı : 8,4
Genel : 8,5

21 Ocak 2015 Çarşamba

Bir Kurgudan Daha Tuhafı - Stranger Than Fiction





Feel Good Movie olarak adlandırılan, izledikçe insanı mutlu eden film klasmanına kolaylıkla girebilen Stranger Than Fiction'ı yeni izleme şansı bulmam utanç verici bir durum gibi gözüküyor. Sürekli tavsiye edilen bir filme karşı konulan engellenemez önyargıyı yenebilmenin tek yolu biraz şans verip akışına bırakmak. 
Filmle ilgili söyleyebileceğim ilk şey sıvı gibi aktığı olacaktır. Konuyu anlamak için çok kafa yormadan olayların akışında kendinizi buluyorsunuz. Filmde Marc Forster bilimkurgu öğelerine hiç bulaşmayarak yani MindFuck dediğimiz beyin zorlama işine girmeyerek başarılı bir iş çıkarmış. Yoksa işin içinden çıkılmaz bir hale girebilirdi.
Will Ferrel'ın canlandırdığı Harold Click karakteri, tamamen sayısal zeka ile yaşamını sürdüren, birçoğumuzun yaşadığı rutinleşen dünyada sistemin çarklarından birini oluşturan kamu personelini canlandırıyor. Herşey olağan şekilde devam ederken, Harold gaipten duyduğu seslerin etkisinde kalarak hayatını sorgulamaya başlıyor. Tam da bu anda bir roman yazarının kendi hayatını yazdığına ve duyduğu seslerin yazılmış olan kurgunun bir parçası olduğuna inanmaya başlıyor.
Filmde verilen mesajlar çarpıcı. Kader, kadercilik, sistem ve düzenin anlamsızlığına dair bir çok çıkarım yapabilirsiniz. 
Değinilmesi gereken başka bir konu ise Dustin Hoffmann. Duru bir karakterle karşımızda akıl hocası olarak yer alıyor. Böyle rollerin adamı olan Morgan Freeman'ı bir süreliğine anımsattı. Herşeye rağmen Dustin Hoffmann'ı böyle bir filmde görmek hoştu. 
Crazy Heart ile oscara aday, aynı zamanda Jake Gyllenhall'in kardeşi olan Maggie Gyllenhall'in daha çok filmde görme isteği yaratması, yönetmen ve yapımcının ne kadar doğru kişilerle çalıştığının göstergesi oldu. Sıradan tipler seçilmesi, filmin karizmasını artıran unsurlardan biri olmuş.

Eve geldiğinizde dinlenmek için bir film açmak istediğinizde ilk tercihlerinizden biri olsun. 
Bavyera şekerli kurabiye tadında bir film izleyeceksiniz.


Oyunculuk : 8,5
Seyir Zevki : 8,5
Merak Hissi : 8
Konu : 7
Müzik : 9,5
Imdb Puanı : 8,7
Genel : 8,5

18 Ocak 2015 Pazar

Hırstan Hışıma Dikey Geçiş - Whiplash


2014 yılı sinemaseverler için muhteşem bir yıl oldu. Ülkemizde 2015 yılı başında vizyona giren "Whiplash"i henüz gösterime girmeden izleme imkanım oldu. Bloga ekleme kararında ise hiç tereddüt etmedim.
Hırların getirdiklerinden daha çok götürdüklerinin olduğuna inanmaya başladığım dönemlerin birinde bu filme rastlamam benim açımdan çok anlamlı oldu.
"Whiplash" bir müzik filmi değil aslında, sadece müzikle yoğurulmuş bir dramı bize anlatıyor.
Dünyanın en iyi bateristi olma yolunda önüne gelen herkesi silip geçmeye başkoymuş Andrew, müzik yarışmalarına grupları hazırlayan Fletcher ile yolları kesişmesiyle; kendisinin de tahmin edemeyeceği şekilde hayatının ve karakterinin değişmesini konu alan bir yapım olmuş. Hayatının değişmesi konusu biraz açık kalsa da karakter analizi konusunda inanılmaz bir gerilim yüklenen filmde bu seyirciye müthiş aktarılmış.
Film sonuna kadar yerinizden kalkmıyorsunuz, müziğin akışına kendinizi bırakıp Andrew'un hırsını izlemeye koyuluyorsunuz. 
Filmdeki en önemli faktör Fletcher etkisi. Filmin başından sonuna kadar sizi esir alarak gerilim öğesini iliklere kadar işletiyor. İnanılmaz başarılı bir karakter çözümlemesi yapılarak filme yedirilmesi, sıradan bir dramayı görsel şölene dönüştürmeye yetiyor.
Bütçesiz bir film olmasına rağmen birkaç sahnedeki gerçekçilik ve ihtişam beni bu filmi yılın filmi seçmeme neden olacak şekilde yoğurdu sanki.. Bilimkurgu ve yüksek bütçeli filmleri sinemada izleyip kalan drama ve komedi filmleri evde tükettiğimiz için bu ritüeli uzun süre bozmamıştım. Ancak Whiplash'i izledikten sonra evde izlemeye karar verip de bunu bide sinemada izlemek lazım diyebileceğim ilk ve tek film oldu.
Filmi sinemaya gidip izlemenizi, mümkünse ses sistemini iyi bildiğiniz bir salonda seyretmenizi tavsiye ederim.
Not : Fletcher rolünü üstlenen J.K. Simmons, bu sene oscara aday oldu ve kazanması kuvvetle muhtemel. Bu yüzden oscar ödüllerinden önce filmi izlemeniz töreni izlerken size ekstra heyecan katacaktır.



Oyunculuk : 8,5
Seyir Zevki : 8,5
Merak Hissi : 8
Konu : 7
Müzik : 9,5
Imdb Puanı : 8,7
Genel : 8,5