28 Şubat 2019 Perşembe

2019 Mart Ayı Okuduklarım

______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________

2019 MART AYI ÖZETİ
______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________


      

      



   


    

______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________



Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm - Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli'nin yıllar sonra gözden geçirip son haline getirdiği romanda mülteci olarak İsveç'e sığınan bir adamın intikam hikayesini okuyoruz. İntikamını alacağı kişi ise geçmişte kendisine acılar çektiren bir adamdır. Ama aslında hissettiği nefret bu adama karşı mıdır? Sisteme midir? Yoksa kendi hayatı mıdır?
Bu soruyu sordurtan psikolojik çözümlemeler olan bir roman. Katmanlı ve değişik bir kurgusu var. İki anlatım yer alıyor. Bir yandan hikaye karakteri ağzından dinlerken bir yandan üçüncü şahıs bakış açısıyla harman edilmiş bölümlere rastlıyoruz. Karakter ağzından yer alan kısımlar daha akıcıydı.
Kitapta benim beğenmediğim tek nokta, finali oldu. Şöyle ki finalde yer alan olayın etkisini artırabilmek için, finalde rol alan karakterler arasındaki ilişki daha iyi anlatılmalıydı. Karakterin yaptığı hamleyi anlamlandıramıyoruz bu yüzden, bir şeyler eksik gibi. Sürprizin bozulmaması için daha fazla yazamıyorum. Onun dışında yine sürükleyici, merak ettirici bir roman.


"Biliyorum, bu söze inanmanız zor! Her gün en az otuz kişinin öldürüldüğü ve bir iç savaş yaşandığı günlerde nasıl sakin kalabilirdi ki insan?"

"o zamanlar hayatımın sonraki yıllarında öğreneceğim bir sözü bilmiyordum, Senca diyordu ki : "Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır"."

"Bütün entelektüeller korkak olur! diye teselli etmişti, Çünkü korku, düş gücünden kaynaklanır."

"Bölünmüş bir dünyada, sağduyulu kalmaya çalışan ve herhangi bir takıma girmeyen adama duyulan kuşku, sonunda o insanın çarmıha gerilmesiyle sonuçlanıyordu."

"Bunların arasında benim ne işim var diye düşünüyordum. Belki de bu bir yok oluşun tadını çıkarmaktı ve ben de katılıyordum bu ayine."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


Vur Ulan Vur (Linç Öyküleri) - Kolektif

Derlemesinin Tanıl Bora ve Levent Cantek'in yaptığı yazarları arasında Hakan Günday, Oya Baydar, Bora Abdo, Mine Söğüt, Yalçın Tosun gibi isimlerin bulunduğu Linç öykülerinin ne denli sarsıcı olduğu önsözünde belli oluyor aslında. Tanıl Bora'nın, öyküleri topladığında fark ettiği ilk kısım öykülerin oldukça kısa olduğu olmuş. Kimse linç öyküsü yazmak istemiyor, ya da yazsa bile kısa kesiyor diyor. Kolektif kitapları okumayı seviyorum, özellikle bir konu üzerinde olup başka yazarlardan çıkan kitaplar bambaşka bakış açıları kazandırıyor. İletişim yayınlarının daha önce çıkan "Güçoburlar" gibi bu kitapta da çok iyi öyküler, idare eder hikayeler vardı, bana göre en iyilere kısa bir bakış atayım.

- Hiçbiri (Bora Abdo) : Sürpriz sonlu, linç ve intikam temalı.
- Derinin Altı (Behçet Çelik) : Mahalle baskısı ve erkek hegamonyası hakkında güzel bir inceleme.
- Kendinin Uzağına (Veysi Erdoğan) : Beklenmedik şekilde ufak bir nefretin lince dönüşme hikayesi. Şuan günümüzde oluşan korku imparatorluğunda pek beklenmedik bir sonuç değil, her an çoğunluk kesimden birinin bir iftirası yüzünden rahatlıkla hayatınız mahvolabiliyor. 
- Bodur T'nin Bi-Linç Enstitüsü (Mehmet Eroğlu) :  Distopik bir dünyada diktatör bir başkanın açtığı sistemsel çukurlar hakkında bir öykü.
- Şey (Hakan Günday) : En kısa ve en çarpıcı öykü. Tokat atma deyimi yakışır bu öyküye.
- 42. Dakika - Yıldız Ramazanoğlu : En dokunaklı öyküydü, işlediği konu kadar okuması da güçtü (yazım dili değil, hissiyat bakımından).

"Vicdan sözcüğü birçok dilde bilmekten gelirmiş... Bu yüzden söz ona aitmiş gibi devam etti : "Halkın vicdanını doğaya benzetmek için ne yapmalıyız? Basit : Bilmeyi ortadan kaldırmalıyız, unutmalarını sağlamalıyız. Böyle de yaptım. Bilmenin sonucu olan bilinç sözcüğünü alıp, önce ilk hecesini ikinci heceden ayırdım : Bi-linç.. Sonra da yararsız heceyi yok ettim. Ortaya ne çıktı? Daha doğrusu ne kaldı? Linç."
Bodur T'nin Bi-Linç Enstitüsü - Mehmet Eroğlu

"Gördüğümüz gibi merkez yukarıya değil, aşağıya doğru halkalar şeklinde uzanıyor. İyi ve değerli olan yukarıda değil, aşağıda, çukurda yetişir. Tohumu düşünün. Ya da bir ağacı : Çukurunuz derin değilse ayakta duramazsınız."
Bodur T'nin Bi-Linç Enstitüsü - Mehmet Eroğlu




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Gözüne Gözlük - Aziz Nesin
15 öyküden oluşan bir Aziz Nesin kitabı. Ülke insanların eleştirisini bu sefer çok ince biçimde yapmış yazar. Hikayelerin tümü Türk milletinin, makama duyulan gereksiz güveni, sistemleri, mahalle baskısını, açlığını anlatıyor. Aziz Nesin sevmeyen (kitabını okumadan, ateist olduğu için uzak duran) kişiler var ise okumaya bu kitapla başlayabilirler. Hoş öyle bir ön yargı var ki zaten öyle kişiler okumasın, kendi zehirlerinde boğulsunlar ama ufak bir hevesi olanlar için söylüyorum bu sözleri. 
Gerçekten büyük bir tespit insanı Aziz Nesin, herkesin yaşadığı olayları bire bin katarak (haksız da değil bu konuda) içine hiciv de ekleyerek yansıtmakta büyük bir usta. 
En beğendiğim öyküler : 

Gözüne Gözlük : Sağlık sistemi eleştirisi.
Genel Müdürü Temsilen : Bir günlük makam sahibi olmanın, düz bir memura yaptıkları.
Yanlış Kapı : Cinsiyetçi bir dil olsa da Türk kırsal kesiminin cinsel açlığına bir eleştiri getirilmiş.
Bendeniz Mahvoldum : Ülkedeki makam sevdası yine devam ediyor. Bütün yapılan güzel işlere değil, makama duyulan saygı ile ilgili bir taşlama.

"Hayatta gizli gizli iki şey istemişimdir. Biri, saçlarımın dökülüp alnımın açılmasını, biri de gözlük takmayı. Bu ikisi, insanı aydın kişi gösterir. Kasap çırağını al, saçı dökülüp, alnı açılsın bir de gözlük taksın. Üniversiteye doçent yap gitsin."

"Hoca cuma namazından sana va'zederken, anlıyorsun da mı ağlıyorsun? İşte bu da onun gibi... İlkin kendimi tutayım dedim. Ne mümkün.. <Muhterem vatandaşlar, eskiden ondu, bizim zamanımızda on bin...> demiyor mu, herkes birbirine bakıp ağlıyor. Onca kişi ağlarken sen ağlamazsan ayıp..."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Baba Oğul ve Kutsal Roman - Murat Gülsoy
Murat Gülsoy'un belki de tüm kitaplarının "sinema diliyle" sinopsisini oluşturan kitap bu. Her kitaptan bir cümle görüyorsunuz. Sadece kelimeler değil yazarlar da yer alıyor, Oğuz Atay, Kafka, Borges ve Tanpınar. Özellikle Tanpınar hikayesinden yola çıkılarak yazılmış hissini hiç yadsımamış, selamını eksik etmemiş Murat Gülsoy. Kitap Gülsoy'un ezik gözüken fakat rasyonel karakterlerinden birini barındırıyor. Karakterin ismi var mıydı diye düşündüm, hatırlamıyorum, muhtemelen geçmedi ya da ismi önemli değildi. Kadınlar arasında kalmış, hayatın arasında kalmış bir zaman sıkışması ürünü karakterimiz var. Rüya ve gerçeklik içiçe işlenen, farklı kurgularda yer alan bir kitap. Katmanlı olarak nitelendirilen yani. Birkaç eleştirim olacak kitap hakkında. İlki katmanların bazısının ucu açık kaldı (sorguda olan kısım bir anda son buldu), bir durum hikayesi değil bu ucu açık kalmamalı. İkincisi kitap hakkında övgü dolu şeyler yazmak beklentileri yükselttiğinden, kitabın değerini düşürüyor. Varoluşsal bir kitap, yeniliklerin sınırını zorluyor gibi cümleler çok bayağı kalıyor. Altı üstü metaforik öğeler barındıran bir kitap. 
Üçüncü eleştirim, silah patlaması ile ilgili oldukça güzel bir beklentiye sokmuşken kitap bununla alakalı bir son göremedim. Bu benim beklentimle alakalı değil kitabın içinde bir silah var ise mutlaka patlar diyordu. Silah mı bulunmadı hikayede? Patlama anı hangisiydi? bilemiyorum. Açık kalmış sanki...
Cinselliğin kullanıldığı kitapların ilgi çekmek için yazıldığını düşünürdüm ama burada karakter evrimini göstermek için kullanıldığından beni rahatsız etmedi.
Cümleler güzeldi, okurken keyif vericiydi.
Başka bir yorum yapılabilir mi bilemiyorum ama Gülsoy'a başlangıç kitabı bu olmamalı.

"Yüksek tavanlar insanı doğrudan çocukluğuna götürüyor olmalıydı. İnsanın yerden bitme olduğu dönemlerdeki algısını çağrıştıran bir tarafı vardı bunun."

"İnsanın karakteri böyle zamanlarda belli olmaz mıydı? Zor bir durumda, bir gerilim anında..."

"İyi edebiyat insanda deja vu duygusu uyandırıyor galiba."

"Bir yandan yaşıyorsunuz, bir yandan da bunları bir süre sonra yazacağınızı düşünerek ayrıntıları aklınızda tutmaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla yaşanan zaman insanın bilincinde yarılıyor. Bu tabii, yaşanan anın esasını zedeliyor, özünde her ne varsa ona zarar veriyor."

"Gün yavaştan ağarıyor. Aynada yüzümü göremiyorum. Günün en gerçekdışı saatleri bunlar. Her şey olduğundan farklı biçimlere girebiliyor. Sabah bir şaşkınlık değilse nedir? Kısa sürüyor bu aydınlanma anları tabii. Bilirsin işte, insan hemen alışıyor dünyaya."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Hepyek - Seray Şahiner

Seray Şahiner'in bütün kitaplarını okudum. Kadınlar ile ilgili çuvaldızı karşıya batırırken iğneyi de sivriltip hemcinslerine batırabiliyor. Deyimi yanlış yazmadım, biraz değiştirdim :)  Hepyek kitabında kelime oyunlarını geçmiş artık, cümle oyunlarıyla baş döndürücü bir hikaye kitabı yaratmış. Zekice öykü içi göndermeler var. Kitap resmen ete kemiğe bürünüp samimi bir meddahlık yapıyor. Karabiberin kokusu burnunuza geliyor, ölmekte olan floresanın sesi kulaklarınızda, şar şar akan sular çö, çö giden bir köy hayatı. Kesitler film şeridi, sesler hayatın içinden, yazılar usta eli. Seray Şahiner şu ana kadar okuduğum en iyi yazarlardan. Hiç yazar görmemişsin abartma diyenler varsa yazarı takip etmelerini dilerim. Belki yeni bir yazar daha keşfederler.
Hikayelere kısaca göz gezdiriyorum.

1- Feliçita : Sanırım Ot dergisinde okumuştum bu hikayesini daha önce. Tanımadıkları bir cenaze evinde yemeye oturan 2 çocuğun hikayesi. Biri 17lik biri 19luk. Karabiber kokulu bir hikaye. 
2- Ufuk Çizgisi : Köy yaşamının dev çukurunu ve yeni gelenleri nasıl içine çektiğini anlatıyor. Hani marjinal bizdik? tadında bir hikaye.
3- Sarı Işık : Türkan'ın hiçbir şeye benzemeyen hayatı bir sarı ışık ve acılı (mı tartışılır) bir süreç sonrasında değişecektir.
4- Karaca : Yaşlılık hikayesi. Empati kokuyor buram buram. Yaşlılara bakış açınız değişebilir.
5- Personel Yemeği : Uzak ara en iyi öykü. Bir lokantada çalışan personellerin, kapitalizm eleştirisi. Emirhan gerçekten de terfi alabilir mi?
6- Sebare : Bir meyhanede geçen gecenin özeti. Erkeklerin dünyasına giriş mahiyetinde, kısmen argo, kısmen cahil içeren bir hikaye.
7- Çok Afedersin : Fakirlik içersinde yüzen bir hikaye daha, eski darbukacının kızını dans etmesi için istemeyerek de olsa programa göndermesini ele alıyor.
8- Bulyon : Sosyal medya ve internetin gençlerin üzerinde etkisi ve yalnızlığı tetiklemesi konusunda eleştiriler içeriyor.
9- İhtiyati Tedbirler : Düşüncelerin hayatı ele geçirdiğini abartılı biçimde yansıtılması. Sonu güzel olsa da ortalama öykülerden biriydi.
10- Ağlamadan Anlatmam Lazım :  Kapıda kalma hikayesinin bu kadar derinleşebileceğini düşünmemiştim. Güzeldi.
11- Arkaik :  Diğer hikayelerin bütünlüğünü bozmuş bence, kitabın geneliyle alakasız bir distopya konusu, beğenmediğim tek hikaye.
12- Hepyek :  Yazarın hayatında emeği geçenlere selamı gibi hissedilen bir hikaye. Korkulmaması gerekenlere kanınız ısınacak.

"Musa Tez'i nasıl bilirdiniz? bilmezdiniz. Ölüm varlığı kanıtlamakta, yaşamdan daha kuvvetliydi bu alemde."

"Para, Emirhanların evinde her zaman baba çorabında taşınan bir emanet olmuş, hiç bir vakit anne sütyeninde saklanan bir yatırıma dönüşmemişti."

"Çat, turp gibi adam öldü mü, dedik tamam, hemşire karısıysa biz de akrabasıyız. Mirasın yarısını kadın alır, yarısını biz. Talih kuşuna niye az sıçtın diyebilir misin? Bir de ne öğrenelim, ölmeden bir hafta önce, bizim amca bu kadının çocuğunu nüfusuna aldırmamış mı? Mirasın yarısı kadının yarısı çocuğun... Senin anlayacağın, ha sana ha bana sikim kaldı Hasan'a."

"Aşık olunca zaaflarını kendi başlarına kayyum diye atamaktan korkmazlardı"





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


Tarihi Kırıntılar - Barış Bıçakçı

Barış Bıçakçı, Seyrek Yağmur'dan sonra yeni kitabı daha 5 sene gelmez derken Tarihi Kırıntılar ile 2019'a giriş yaptı. Kitap ismi ve kapağı "beni okuma" derken, Barış Bıçakçı ismi tüm bu kötü seçilmiş detayları kapatıyor. Hatta kitabı okuduktan sonra ismine de hak veriyorum. Diyor ki "şair, mutfak masasındaki kırıntıları avucunda toplarken sabahı, öğleni, akşamı, masada oturanların geçmişini toplar. Pencerenin önüne serper sonra onları. Yakın tarihimizi en iyi serçeler biliyor."
Kitap 4 ayrı zamanı tek potada eritiyor. İlki başkarakter Can'ın ablası Meral'in kayboluşunun ardından yaşadığı süreç, ikincisi şair yolculuğunda edindiği birikimler, üçüncüsü diğer şairler ile yapılan söyleşiler ve sonuncusu da söyleşiler sonunda yer alan mini şiirler. Bu 4 kısım birbirlerini nevresim örtüsü gibi rahatsız etmeden örtüyor. Tüm karakter kaybolmuş vaziyette bana göre, kitapta yolda karşılaşır gibi karşılaşıyoruz ve selamlaşıp ayrılıyoruz. Biz de kayboluyoruz onlar gibi. Nereye gittiğimizi, ne yaptığımızı bilmeden. Diğer kitaplarına nazaran daha az heyecan verse de altı çizilecek onlarca satır hatırına yine son dönem Türk edebiyatında en önemli yazarlardan biri olarak yer ediyor."

"Şair, belden aşağısı geçmiş belden yukarısı insan olan bir yaratıktır. demişti annesi, gözlerini kocasına dikip. Ardından bütünüyle dullara özgü bir edayla iç geçirerek mırıldanmıştı : "Yarı insan yarı geçmiş"."

"Yatılı okulda bana Astımlı Vivaldi ismini taktılar. Astım değildim, Vivaldi kim bilmiyordum ama bu isim tam bana göreydi. Büyüdüğümü düşünmüştüm, takma bir ismim olduğuna göre artık büyüdüm, diye düşünmüştüm."

"Köydekiler de yokluğumda yaşananlardan söz ediyor, kışın derenin bazı kısımlarının donduğunu, köye kurtların indiğini anlatıyorlardı. Doğanların ve ölenlerin isimlerini sıralıyorlardı. Her an kendi ismimi duyacakmış gibi dikkatle dinliyordum bu listeyi. Birine benzemeye çalışmanın, birinin peşinden gitmenin kaçınılmaz sonucudur : Doğuyor musun ölüyor musun, bilemezsin."

"Şairlerin otomobil kullanmadıkları, çocuk sahibi olmak istemedikleri, doğru düzgün mangal yakamadıkları, bahşiş verirken utandıkları ve kolay aşık oldukları düşünülür. Ama bunlar şiirin umrunda bile değildir. Şiir şairi kim olduğuna, hayatta neyi başarıp neyi başaramadığına bakmaksızın çağırır. Şiir, şairi çağırır."

"Artık bir bilgeden en samimi beklentim şu benim: Üstünü başını parçalayarak delirmesi ve ufka doğru hızlı, sonsuz bir koşu koparması. Böyle bir dünyada yaşıyoruz çünkü."

"Bir acıya yapılacak en büyük haksızlık onu başka acılarla kıyaslamak. Baskıcı düzenlerin yaptığı kötülüklerden biri de bu: Acıları büyüklük sırasına sokmaya zorluyorlar. İnsanın kendi acısından utanmayacağı bir dünya kurmak gerek."

"İnsanın kendi hayatını doğru düzgün düşünebilmesi için kronolojiyi avucunda tavla zarı gibi sallayıp atması gerekiyor."

"İyi bir izleyici, iyi bir okur da aynı şeyi yapar. Tehlikelerle dolu bu dünyada, bir yapıtta kaybolup diğerinde ortaya çıkarak, bata çıka hayatta kalır."

"Okuma yazma bilmeyen birine okuma yazma öğrettiğini, sonra da onun okuyacağı ilk romanı yazdığını düşün. Müthiş bir roman olmaz mıydı?"

"Şair, mutfak masasındaki kırıntıları avucunda toplarken sabahı, öğleni, akşamı, masada oturanların geçmişini toplar. Pencerenin önüne serper sonra onları. Yakın tarihimizi en iyi serçeler biliyor."

"Sen ya da ben, birimiz gökyüzünün kapağını kaldırsak, diğerimiz yağmur ya da güneş döker aşağıya çünkü çok güzel seviyoruz birbirimizi."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Diriliş - Stephen King

Stephen King'in son dönemlerde yazdığı romanlarında konu çeşitliliğini, üslubu ile kapatıyor resmen. Bu kitap tamamen bir country havası hissedilen, kasabanın kokusunun burnunuza dolduğu tüm renkleri ile birlikte (pastel ve sarı tonlar) adeta betimlenen bir hikaye ile başlıyor. İlgi çekici, merak uyandırıcı biçimde işlenmeye başlayan roman, yarısından sonra düşüşe geçiyor ve sonu başından belli olan bir döngüye kendisini zar zor atabiliyor. 

"Dünyadaki dertlerin yarısı, insanların "benim" demesinden kaynaklanıyor Jamie."

"Ailenizin geçim kaynağı havanın sıcaklığı ile doğrudan ilintiliyse gözünüz, Şükran Günü'nden Paskalya'ya kadar termometrede olur ve kırmızı göstergenin aşağıda kalması için dua edersiniz."

"Son hedefe yaklaşıldığında, destek ihtiyacı azalmaya meyleder."

"Amerikalı erkeklerin yaşamının üç evresi vardı: gençlik, orta yaş ve harika görünüyorsun."

"Din, bir sigorta dolandırıcılığının teolojik karşılığı. Yıllarca en üst orandan paranızı yatırırsınız, gün gelir ihtiyaç duyar aksatmadan yatırdığınız, paraları geri almak istersiniz ama paralarınızı yatırdığınız şirketin aslında var olmadığını keşfedersiniz."

"O günden sonra öğrendiğim, iki cins arasındaki temel farklardan biri de şu : Erkek varsayımlarda bulunur ama kadınlar bunu nadiren yapar."

"Kırsal bölgelerde nedense İsa ve Noel Baba'yı hep karıştırıyorlardı."



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤








➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

____________________________________________________________________
____________________________________________________________________

DERGİ GÜNLÜĞÜ
____________________________________________________________________
____________________________________________________________________


Tezgah #02.Sayı
"Biliyor musun insan yaşama doğrduğunda değil, korkmamayı öğrendiğinde başlıyormuş."
Bitpazarındaki Gelinlik - Elisa A. Hezar


____________________________________________________________________
____________________________________________________________________


BONUS


One Piece #3.Cilt


➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤








➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


DERGİ DAĞILIMI




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


YAYINEVİ DAĞILIMI





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




2019 OCAK - 2019 ARALIK
OKUNAN KİTAPLAR & DERGİLER

5 Şubat 2019 Salı

2019 Şubat Ayı Okuduklarım

______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________

2019 ŞUBAT AYI ÖZETİ
______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________


      

       



______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________



Son Ada - Zülfü Livaneli

Son Ada, Livaneli'nin bağımsızlık simgesi "martı"larıyla kaplı cenneti andıran masalsı yapısıyla herkesin yaşamaya can attığı ütopik bir adadır. Bir gün eski bir devlet başkanı adaya taşınır. Diktatör olarak bilinen bu başkan yüzünden, ütopya, distopyaya doğru dönecektir. 
Konu bu şekilde. İlgi çekici olduğu aşikar. Anlatıma diyecek bir şey yok, Livaneli kalemi çok güçlü bir yazar. Sıkılmadan, merakla okuyorsunuz. Kurguda da tüm karakterlere adil bir dağılım gerçekleşmiş. Teknik anlamda güzel bir roman olduğunu düşünüyorum. Fakat anlamadığım tek nokta, yazarın neden göze parmak sokar gibi iyilik-kötülük kavramlarını aktardığını anlamadım. Kötü karakter ilk dakikadan kötülüğe başlıyor. Keskin çizgiler var. Dönüşler, psikolojik çözümlemeler acil yapılmış gibi. Düzelteyim, acil yapılmış değil, psikolojik çözümlemeleri anlayamayacak okurlar için basitleştirilmiş gibi. Bakın bu kötü, bunlar iyi. Şimdi kötü daha da kötü olacak. Istırap çektirecek. Bunu anlatacağı aşikar. Kötü olduğunu, kötü demeden anlayamıyor muyuz peki? Ya kişiliklerin dönüşlerindeki keskinlik yoksa biz anlayamaz mıyız farklı görüşlere yöneldiklerini fakat bunu istemediklerini... 
Okuyucunun zekasıyla dalga geçmek değil, okuyucunun istediğini vermektir bu. Yoksa Livaneli de bilir Vonnegut gibi mesajı verirken, karakterlere yüklenmeden kıyıdan köşeden psikolojik çözümlemeyi yapmayı.




"Ah bu unutulmuşluk, terk edilmişlik... Ah yalnızlık! Meğer ne değerli kavramlarmış bunlar. O dingin hayatlarımız için ne kadar gerekliymiş."

"Hayattan öğrendiğim bir şey var. Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor."

"Halk dediğin değişken bir şeydir, dedi. Bugün böyle davranır, yarın tam tersini yapar. Teşvik ve tehdide bağlı."

"Bir kere Platon'da bilgeler üstüne bir cümle okumuştum. Galiba bir bilgenin, halkı yağmur gelecek diye uyardığını ama kendini dinlemedikleri zaman o ahmaklarla birlikte ıslanmak zorunda olmadığını, evine girip rahatça oturabileceğini yazıyordu."

"Zaten bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur."

"Serçe yavrusu, "bak anne" demiş, "ne kadar merhametli bir adam, gözleri yaş içinde." Anne yavrusunu ses çıkarmaması için uyarmış, "sen onun gözündeki yaşa değil, elindeki kana bak!"

"Mesela yargının acınacak hale geldiği bir rejimde, iktidarı kim denetleyebilir ki."

"Doğrusu roman yazarken daha umutsuzdum ama, Gezi direnişi birçok kişi gibi benim de içime su serpti. Bu örgütsüz, spontane hareket, insanın tükenmeyeceğinin kanıtı gibi geldi bana. O tarihi günleri genç arkadaşlarla birlikte yaşama şansı bulduğum için mutluyum."


★★★ 7/10
 (Konusu ilgi çekici roman) 
DoğanKitap Yayınları, 16,00 tl, 196sf, 2013




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Güçoburlar - Kolektif

Kutlukhan Kutlu ve Aslı Tohumcu Önderliğinde, kalbur üstü yazarlardan kısa "Diktatörlük" öyküleri yer almakta. Kitaba ismini veren öykü Mehmet Berk Yaltırık'a ait. Yekta Kopan, Hakan Bıçakcı, Cem Akaş, Hakan Günday gibi isimleri görür görmez başladım okumaya. Kısa kısa öykülere göz atıp yorumlarımı yapacağım fakat Sevin Okyay bu kitapta ne alaka hiç anlam veremedim. Amatör yazar gibi bir iş çıkarmış bu kadar deneyimli olmasına rağmen. Emek verilmiştir vs. konularına girmiyorum, böyle bir seçkide bulunmaması gerekiyordu. Sevin Okyay'ı yıllar önce 120 Filmde Seyrialem kitabında tanıdım, kitap eleştirilerinde sürprizbozanlar veriyordu, nesnel eleştiriden uzak filmleri anlatan bir kitaptı, hatta öyle ki siz filmi izlediyseniz bile başka bir filmden bile spoiler verebiliyordu. Yani her türlü falso bir kitaptı. Entelektüelliği ve çevirmenliğine diyecek lafım yok fakat film ve müzik eleştirmenliğine denk gelirsem direkt pas geçiyorum. Neyse öykülere dönelim.
1- Katil, Uşak! - Yekta Kopan : Yekta Kopan tarzı hissediliyor, bir organizmanın en üst kademesi ile en alt kademesi arasındaki korku-suzluk dengesi anlatılmış.
2- Faruk Bey ile Faruk Efendi - Hakan Bıçakcı : Günümüz diktatöryasını özetleyen kısım bence. İktidar kimse, oraya dönen omurgasızları pek güzel ifşa etmiş Bıçakcı.
3- Hayatımın Rolü - Doğu Yücel : En beğendiğim hikayelerden biri buydu. Yasaklanacak olan tiyatrosunu kurtarmak için harekete geçen bir tiyatrocuyu anlatıyor hikaye.
4- Sen Öyle Takıl : Bir sayfa bile dayanamadım. Böyle bir hikayenin yeri yok bence bu kitapta.
4- Lağımların Aleksandrası - Mine Söğüt : Yazar güçlü anlatıma ve yeraltı tarzına sahip fakat beni çekmedi. 
5- Güçobur - Mehmet Berk Yaltırık : Anlatım ve betimler çok güzeldi, konu olmadığı için beni sarmadı.
6- Hoş Geldin - Nermin Yıldırım : Cennet-cehennem hikayesine ilginç bir bakış açısı. Belki de yazar, ülkemizde olan bir durum için şuan içinden geçeni fantastik bir biçimde anlatmaya çalışmış.
7- Kaldırım Mahkumu - Hakan Günday : Günday'ın kredisi fazla olduğu için beğenmemezlik yapamam. Daha iyi hikayeler vardı.
8 - Kum Saati : Samet Kalkan : Aslında bir roman olabilecek tarzda bir konu seçilmiş, öyküde de gayet açıklayıcı olmuş, kısıtlı alanda büyük iş çıkarmış yazar. Distopik bir evrende dijital bileklikler ile dolaşan insanları ele alıyor.
9 - Baba Yüreği - Tuna Kiremitçi : Beğenmedim. 10 dakikada yazmış vermiş gibi bir his oluşturdu.
10 - Çukurun, Başkan'ın ve Heykel'in Hikayesi - Tayfun Pirselimoğlu : Kendi ismi uzun, hikaye ismi uzun, paragrafları uzun. :) Hikaye çok ilgi çekiciydi, gittikçe büyüyen bir çukurun etrafında gelişiyor.
11- Hafıza - Aslı Tohumcu : Taşrada sözüne itimat edilen dolandırıcı bir kadının hikayesi. Anadolu'da sıkça geçen cehaletin yazıya dökülmüş hali.
12- Jose'nin Portakalları : En kısa hikaye. Yataktan çıkamayan Jose hakkında arkadaşının yazdığı öykü.
13- Darbe - Sabri Gürses : Bir diktatörün çevirmenliğini yapan adamın, gitgide diktatöre dönüşmesi hikayesi.
14- Diktatörler - Cem Akaş : Bir çok diktatör hikayesi, her bakış açısıyla anlatılmış çeşitli mini hikayeler.


"Hüzünlü bir şarkı çalarken aklına gelen bir kadın tanımamışsan hayatında, boşuna yaşamışsın demektir."

"İnsanoğlunun rahatlığı uzun sürmüyordu; ya rahat durmuyor ya rahat bırakılmıyordu."

"Bir diktatör tarafından yönetilen bir ülkede yaşamak zordu, ama asıl korkuncu, bir diktatör tarafından kaderine terk edilen bir ülkede yaşamak zorunda kalmaktı."


★★ 6/10
 (Bir kaç öykü güzeldi) 
DoğanKitap Yayınları, 10,00 tl, 176sf, 2015



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Kumrunun Gördüğü - Ahmet Büke

"Kumrunun Gördüğü" hedefine insanı alan bir öykü kitabı. Farklı karakterlerin farklı mücadeleleri ele alınsa da bir kuş misali üzerinden geçiyoruz sırayla. Bir öykü bittiğinde diğerine tamamen uyum sağlamak için biraz çaba göstermek gerekiyor. Ancak bu durum okunabilirliği zorlaştırmıyor. Cümlelerin akışını hissedip, edebiyat içeren bir kitap okuduğunuzu anlayacaksınız mutlaka. 
Hikayelerde geçen durumlarda sürekli bir rüya-gerçek misali rahatsızlıklar silsilesi var. Sinematik bir şekilde okunursa keyfiniz katlanabilir, kısa kısa görüntülerden oluşan gerilimli bir dizi bölümleri gibi bağlanıyor birbirine. 
Farklı gözüken öyküler bir süre sonra aynı amaca hizmet ettiğini görüyorsunuz ve yapboz parçaları gibi kendiliğinden resmi ortaya çıkarıyor. Ezilen ve işkenceye uğrayan kişilerin psikolojileri ile alakalı güzel tespitler edinebiliyorsunuz.
Okuması bir nebze zor olsa da farklı bir eser tatmak isterseniz göz atın derim. Benim ilk okuduğum Ahmet Büke kitabıydı, sanırım yanlış kitaptan başladım. Fakat dilini sevdim, diğer kitaplarını da merak etmekteyim. 


"İnsan dediğin ürperir.Üşür sonra. Üşüdükçe de rüya mı görür? Çölde soğuk rüzgarlar eser üzerine. Güneşe doğru açtıkça, yüzünü sırtında soğuk, karlı bir dağ büyür. Dönmek ister, olmaz da olmaz. Ayakları kök, ardı yalçın kaya olur annemin. Çığ düşer sırtıma."

"Dünyanın en uzun adamı kalmış burada seneler önce. Patron anlattı. Fuar için getirmişler onu Sudan'dan. Ayakları odaya sığmayınca duvarı delmiş bir gece. Sabaha da ölmüş. Şimdi on beş cüce üst üste kalıyor. Dünyanın işi işte dedi patron. Güldü de altın dişlerini saydım, beş-altı kadar var."

"Geceyi seven adamlar hemen vazgeçmezler."

"Acıdan leke çıkmaz."


★★★ 7/10
 (Aynanın kırılan camları gibi farklı hikayelerde aynı silüet) 
Can Yayınları, 14,70 tl, 184sf, 2010




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Evrak Kürek - Selçuk Aydemir
Mahalleden Arkadaşlar, Liseden Arkadaşlar'dan sonra Sektörden Arkadaşlar'ı beklerken Selçuk Aydemir adeta bir Iphone S serisi gibi araya tabiri caizse bir 2,5 niteliğinde bu kitabı sıkıştırdı. Sektörden Arkadaşlar kitabına hazırlık olsun diye yazılmış ancak lalettayin geçiştirilmemiş bit kitap Evrak Kürek. Sinema sektörüne girmek isteyenlere iyi bir yol gösterici olabilir. Ayrıca bence kitap Kişisel Gelişim türünde değerlendirilebilir. Bir işte başarıya ulaşmak için yılmadan tekrar tekrar denemek, işinize güveniyorsanız her şekilde arkasında durup gerekirse boyunuza kadar borca girmeniz gerektiğini komik bir dille anlatmış. Kitap 1 günde bitti. Daha da uzun sürmez zaten. Her çıkacak kitap alınıp çerezlik niyetine okunacak Selçuk Aydemir'in. Eğer ilk defa okuyacaksanız Mahalleden Arkadaşlar kitabı ile başlayın.


"Benzeri bir duyguyu lisede matematik yazılısı çıkışı cevabını 2 bulduğum ve doğru çözdüğümü iddia ettiğim sorunun gerçek cevabının 171 olduğunu öğrendiğimde yaşayacaktım. Tamam insan yanılır da bu kadar yanılmaz ki. 171'in çarpanlarında bile yok 2. Hoca ne sormuş, kimbilir ben ne çözmüşüm?"

"Konu para olduğunda babamın felsefe sözlüğünün yanında Voltaire'in felsefe sözlüğü lisede kullandığımız sarı renkli İngilizce-Türkçe cep sözlüğü kadar kalıyordu."

"Hayatımda gördüğüm en garip ve masraflı hobi babamın inşaat aşkıydı. 2+1 olarak aldığımız ev 1+1, 3+1, 4+2, 2x2 olmak üzere her türlü kombinasyonu tatmıştı. Annemle zemin kattaki apartman dairesine asansör yaptırmayı konuştuklarını hatırlıyorum. Annem yatay giden asansörün saçma olduğuna ikna etmese modern mimariye şekil verecekti babam."

"Ercan annesine gidip birinci sınıf bitirme ödevi için film çekmesi gerektiğini söylemiş. Birinci sınıfta bitirme ödevi mi olu? Bir aile bunu nasıl yer? Ben babamdan ders kitapları için para istiyordum adam sayfa sayısını sorup o kadarlık fotokopi parası veriyordu. Millette ne aileler vardı be!"

"Bünyamin'in tezine göre köpek zaten bize havlamamış, çok uzaktaymış. Bizimkiler koşarak uzaktaki köpeğe yetişmişler, köpek bakmış ki üç herif kendine doğru koşuyor, havlamayı bırakıp kaçmaya başlamış. Mahalleye sükunet getirmişler. Film çekmeye diye yola çıkıp, gece köpek kovalayarak bitirdik."

"Leonardo Da Vinci'ye Fransa Kralı I.Francis sponsor olmuştu, bana Gökmen Abi'yi verdiler. Ne ben Leo'ydum ne o Francis. Zaten Francis de diyemez Gökmen abi. Öyle başa böyle tarak."

"Babamın hayallerinden biri de dedemin evini kapatıp temelli bize taşınmasını sağlamaktı. Babam dedemi bizim takımın bayrağı altında bizim formayı terletirken görmek istiyordu çünkü dedemin papatya gibi beyaz ve ince bir emekli maaşı vardı."

"Selçuk hocam her yönetmen gibi seni de evden alıp eve bırakıyoruz.
Evden almak ne demekti? Benim için mafyatik bir terim o. Evin 200 metre yakınına otobüs koyuldu diye ailecek şükür namazı kılmış insanlarız biz. Siz de biraz beni anlayın, görmemişim arkadaş! Küçükçekmece'de suç işlesen poli gelip evden almazı seni. Telefon açar "Karakola gel" derdi."


 8/10
 (İyi bir geçiş kitabı) 
Küsurat Yayınları, 18.20 tl, 224 sf, 2019






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





Raydan Çıkan Trenler - Hernan Ronsino

Zaman atlamalı çok katmanlı bu kısacık roman 4 kişinin gözünden 4 farklı bölümde tek bir nesneye bağlanarak anlatılıyor. Bunu layığı ile herkesin anlayacağı şekilde yapabilmek zor tabii ki. Zira yapamamış yazar. Her şey havada kalıyor. Durum hikayesi de değil, kitabın sonunda bir yere bağlandığını cümlelerden anlıyorsunuz ama konuyu anlamıyorsunuz. Şahsen ben ne alaka şimdi diyerek bitirdim. Yazım tarz olarak hoş, okutuyor kendisini. Ancak her hikaye birbirleri ile bağlanacağı sırada bir sorun ile karşılaşıyorsunuz. Bu raydan çıkan tren, gerçekten raydan çıktı mı, trenle bu olayların bağlantısı nedir çözemedim. Metafor varsa da anlamadım.
Yazarın yapmak istediği kurguyu beğensem de gerçekleşmemiş gibi bir hava oluşturdu bende. 



"İnsanın aksiliğinin ardında yatan bir şey vardır her zaman, dile getirilmemiş bir rahatsızlık vardır."


★★ 6/10
 (Konusu ilgi çekici roman) 
Çınar Yayınları, 6,60 tl, 80 sf, 2018



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Kardeşimin Hikayesi - Zülfü Livaneli

İlginçtir ama Zülfü Livaneli okumaya 30'lu yaşlarımda yeni başladım, her zaman popüler kitaplardan uzak durmuş biri olarak ön yargıyla yaklaşıyordum. Ön yargılarımın bir kaçı doğru olmakla beraber büyük bir çoğunluğunun ise boşa kaçtığını benimse koşuyoluna iyi bir pas attığımı öğrendim :) Öncelikle konu, karakter, kurgu ve yazım tekniği olarak her şey yerli yerinde, yormadan ilerliyor. okuduğum belki de en akıcı kitaplardan biri. Fakat benim fazlasıyla dikkatimi çeken durum var. Şaşırtan tüm olaylar, icatlar, hikayeler, hepsi başka kitaplardan başka yazarlardan esinlenme. Livaneli sanki 20 tane kitabın özetini bir kitapta birleştirmiş gibi. Beğenmediğim için demiyorum, zaten yazılmadık bir konu yok artık dünyada, tüm yazılanlar hep öncekilerin modernize edilmiş hali. Ayrıca bunu da çok iyi biçimde yerleştirmiş, kitabın sonuna doğru uçuşa geçti resmen.
Kitap okumayı sevmeyenlere önerilebilecek bir kitap olarak görüyorum. Zülfü Livaneli'ye de başlamak için çok iyi bir kitap.
Sonunda yer alan twist ending kısımları var. Birkaçını tahmin ettim zaten hikayenin gidişinden rahat anlaşılıyor fakat çok şaşırdığım bir twist vardı. Beklemiyordum. Herkesi memnun edecek şekilde bir sürü şaşırtıcı son sıkıştırmış.
Okunulası bir kitap.





"Can denen şey, her türlü yaralanmaya, berelenmeye açık haldeki insan bedeninden bir saniyede çıkıp gidiveriyor ve isnanlar bunun sonucunda aklını kaçıracak kadar sarsılıyorlar. Tanrım, daha bir iki saat önce nasıl da canlıydı, nasıl da kahkahalar atıyordu, şimdi nasıl yok olabilir diye tekrarlayıp duruyorlar. İnsanın algılama gücünü zorlayan bir durum bu. Hayatımıza, varoluşumza yüklediğimiz hiçbir kavramla bağdaşmıyor. Sahiden her şey saçma mı, hayatın hiçbir anlamı yok mu? Bence öyle! Yok, hiçbir şey yok. İnsanın biyolojik fonksiyonlarına aşırı bir anlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü hiçlik zor geliyor."

"Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan, unutmadan hayatını sürdüremez."

"Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hissetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti. İnsanın geçmişini araşıtrması acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek şartı unutmayı başarabilmekti."

"zegin aptallar paranın çok önemli olduğunu sanıyorlar, bu yüzden de servetlerinin kendilerine ruhsal bir ayrıcalık, özel bir mutluluk getirmesini bekliyorlar. Bu mümkün olmayınca, içleri de boş olduğu için can sıkıntısı başlıyor. Konuşacak bir şeyleri olmadığı için tavla, kağıt oyunu falan oynayarak tahammül edebiliyorlar bu hayata ve de birbirlerine. Veya işkolik oluyorlar, sanki kıtlık koşullarından kurtulmaları gerekiyormuş gibi işlere dalıyorlar. Onların yerinde olsam intihar ederdim."


★★★ 9/10
 (Her anlamda şaşırtmayı başarıyor) 
DoğanKitap Yayınları, 27,45 tl, 330 sf, 2013





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤







➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


DERGİ DAĞILIMI




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


YAYINEVİ DAĞILIMI




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




2019 OCAK - 2019 ARALIK
OKUNAN KİTAPLAR & DERGİLER