28 Ağustos 2024 Çarşamba

2024 Mayıs - Ağustos Okuduklarım

                 

_____________________________________________

2024 Mayıs - Ağustos AYI ÖZETİ
_____________________________________________
                

      
   


_____________________________________________



Kuru Kız

Ayfer Tunç'un 2024 itibari ile son kitabı olan Kuru Kız, yazarın önceki kitaplarındaki duygulardan daha farklı hissettiriyor. Sevdim mi? Evet sevdim. Peki farklı ne var diye soruyorum. Farklı hiçbir şey yok. Sıkışmış bir kadın, bildiğimiz hikayeler. Aile kavramının yoruculuğu, özgürlük hissi. Bunu ben Şebnem'in hikayesinde Kapak Kızı'nda, Yeşil Peri Gecesi'nde görmüştüm hissi oluşuyor. Farklı olan ve bence kitabın yansıttığı en güzel his, yaşamda henüz ölmeden reenkarne olabilmenin inancını göstermesiydi. Elbet bambaşka yaşamlar daha görebiliriz. Çok geç olmadan, farkına vararak. Özgürleşmenin tatlı tadını, acıdan geçmeden önce alabilmenin dileğiyle.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


Gidelim Buralardan Muhlis

Ali İpek'ten az sayfalı büyük bir hikaye. Muhlis şöyle diyor hikayesinin bir yerinde : "Başkasının rüyasına girmedim hiç. Yalandan bile olsa ona da razıydım ama biri gelip duymak istediğim o cümleyi söylemedi." Aslında bu kitabı özetleyen bir cümle. Hep başkaları tamamlıyor Muhlis'i. Seviyor, mücadele ediyor. En çok da kendi gibi gördüğü insanlarla. Aşkın sevgi katına ulaşmış bir hikaye. Çok yalın bir anlatım. Cümleler arasında dans ederek geçiyorsunuz. Ağdalı bir dil hissediyorsunuz ama his tanıdık geldiği için çok çabuk ilerliyorsunuz aralarından.  




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



BONUS





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



YAYINEVİ DAĞILIMI


➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


2024 OCAK - 2024 ARALIK
OKUNAN KİTAPLAR & DERGİLER
















2024 Mayıs-Ağustos Ayı İzlenenler

                

 _________________________________

2024 MAYIS-AĞUSTOS Ayı İzlenenler
_________________________________
    

  
      



  
________________________________
 




Dune


Dune evrenine ilkokuldayken ilk defa temas ettim. Piksel görüntülerle oynadığım bir oyunda birdenbire çölün içerisinde devasa bir canavar çıktığında aklım çıkmıştı. Çocuk yaşta yeni bir korkum daha oluşmuştu. Dune demek benim için çöl canavarı demekti. Etkisi tozun tadı renkleri oldukça yoğun bir atmosferi barındırıyordu. Yıllar geçti, dune için bir çok kişi bir çok defa denemede bulundu. Bunun en büyük örneği David Lynch'ti. Ancak Denis Villeneuve öyle bir virajı alarak getirdi ki Dune'u, bugüne kadar yapılmış (belki de yapılacak) tüm işlere nal toplattı. Atmosfer şık. Konuyu ele alış biçimi seyirciye saygı duyacak cinsten. Belki de 8 bölüm sürecek bir hikayeyi 2,5 saatte oldukça sağlam bir noktadan ele almış. Oyuncu seçimleri popülist ama mantıklı. Aksiyon dozu çok yerinde. Müzikler uyumlu. Kıyafetler inanılmaz. Çölde gibi hissedilen bir film olmuş. Dilimiz damağımız kurudu be. Bir seriye başlangıç filmi olarak daha iyisi gelir miydi bilmiyorum. Belki StarWars olabilir (konuyu ele alma açısından) ama sanmıyorum Dune gibi bir açılış filmi olsun. 



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



American Fiction

Yönetmenin ilk filmi olması özelliği taşıyan American Fiction, kalitenin ayağa düştüğü, ortalamanın kral olduğu bir evrende kendisine yer açmaya çalışan bir yazarı anlatıyor. Kaliteli bir iş çıkardığınızda tebrik görmediğiniz fakat vasat işlerinizle eller üzerinde tutulduğunuz oldu mu hiç hayatınızda? Olduysa bu filmi seveceksiniz. Film yoğun biçimde bir sistem eleştirisi sunuyor. Odak noktası burada kalabilse çok iyi bir kara-komedi çıkardı ancak yan konularda ırkçılık ve ailevi meseleler de girdiği için konu bana göre dallanıyor ve zayıflıyor. Ayrıca herkese hitap etmenin de gerekliliğinin altyapısının yapılması da bir tık rahatsız edici geldi. Oyunculuk ve işleniş güzeldi. Daha kısa olabilirdi.    




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Dune Part Two


Dune filminin beklenenden öte etkisinden sonra 2.filmin önemi de arttı. Beklentiler büyüdü ve muhteşem bir giriş filmi olan ilk filmin üzerine inşa edilecek olayların nasıl aktarılacağı merak konusuydu. Bu sene vızıldayan sinema salonlarına ışık gibi doğarak giriş yaptı ve gönülleri fethetti Dune Part Two. Dev bir dünyayı, hiç bilmeyene bile rahatlıkla anlatan Villeneuve, bir de bu işe ince bir mizah katarak ilk filmin üzerine sağlam bir bina dikiyor. En merak edilen kumsolucanlarının nasıl olacağı idi ve benim beklentilerimi çok rahatlıkla karşıladı. Oldukça keyif aldım izlemekten. Tek eleştirim, aksiyonun son 15-20 dakikaya sığdırılması ve doya doya bir aksiyon hissi alamayışımız olabilir. Ayrıca hikayede savaş soğuk savaş ve sıcak savaş olarak ayrılıyor. O kadar sıcak savaştan sonra bir de ulti modunu açan "El Gaib"in her şeyi çözebilmesi durumu bir miktar komik. Bütün gezegeni etkileyen durumların kenarında çok da üzerine düşülmeyen "aşk" meseleleri bir miktar sossuz bırakmış gibi gözüküyor. Onun dışındaki her şey mü-kem-mel.  





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


Next Goal Wins

Taika Waititi minnoş filmlerine bir yenisini daha katmayı hedeflemiş. Ama sadece hedeflemiş. Gerçek bir hikayeden yola çıkarak, 31-0 kayıptan sonra çıktığı bütün maçları kaybeden Amerikan Samoa'sı takımının geçirdiği süreci anlatıyor. Takım içinde farklı renkler, disipline olmakta ve etmekte zorlanan bir koç, futbol oynamaya niyetli gibi olan fakat bir açıdan da değil gibi de hissedilen bir miniülke birleşiyor. Waititi, bir alkol masasında fikir duymuş da bunu çekelim eğlenceli olur düşüncesiyle, kiralar ödenecek kameralar paslanacak endişesiyle çekmiş gibi. Hikaye tatlı, anlatım da renkli ama eğlenceli bir biyo-drama'dan öteye geçemiyor. Mesela San Marino milli takımındaki çeşitli meslek sahibi futbolcuların hayatlarını anlatan ve mücadelelerini gösteren bir film olsa daha hoşuma giderdi. Ancak uç örnekler daha dikkat çekiyor sanırım.   




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

OCAK-ARALIK İZLENEN FİLM ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI




2024 OCAK - ARALIK İZLENEN 
FİLMLER & DİZİLER & SAHNE SANATLARI





8 Nisan 2024 Pazartesi

2024 Mart-Nisan Ayı İzlenenler

               

 _________________________________

2024 MART - NİSAN Ayı İzlenenler
_________________________________
    

  
      

      


  

________________________________
 



Oppenheimer

Nolan Tenet'ten sonra pandemi ile çöküşe geçen sinemayı kurtarma hamlesi olarak çıkardığı Oppenheimer'da yine tartışmalara sebebiyet verdi. Yönetmenin alışık olduğumuz bilimkurgu hikayelerinin ekseninde ilerlediği ancak gerçek bir hayat hikayesi nedeniyle kurgularıyla fazlasıyla oynadığı bir film görüyoruz. Zira 3 saatlik süresi de değindiği konular için bile yeterli kalmamış gibi. Görkemli bir sinema yaratayım, her konuya değineyim de karakterleri içselleştirin hamlesi, kurgunun parçalı bulutlu olmasıyla seyirciyi seyir zevkinden uzaklaştırıyor. Hikaye anlatımı ve ilgi odaklılığı konusunda evet bir deha olarak görülebilir Nolan, fakat kendi matematiğine aşık bir yapı, her karakterin altını kendi hikayeleri ile doldurma çabası bir tutarlılık problemine yer açıyor. Oppenheimer'ı, iyi çevrilmiş bir biyografi filmi olsa da kötü anlatılmış bir atom bombası hikayesi olarak düşünüyorum. Sadece karakter üzerinden sağlanan anlatı, atom bombası maddesine de giriyor, ancak maddenin sonuçları ya da yarattığı psikolojik durumları es geçiyor. Sadece karakter üzerinden ilerleseydi bu sefer de adı bilinmeyen bir bilim insanının hayatını belgesel tadında izleyecektik. Bu ikilimden sağ çıksa da bence bir kaç önemsiz uzvunu yitirmiş gibi bir hava aldım.  




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



The Zone of Interest

Bu senenin sinema sanatı anlamında en dikkat çeken filmlerinden biri The Zone of Interest'in alamaeti farikası anlattığı hikayeyi, hikayeyi egzajere etmeden anlatabilmesi. Yahudi soykırımını anlatırken, savaştan görüntüler vermeyip sadece ses ve diyaloglarıyla gerginliği veren, sizi savaşın ortasında kurulan bir cennette tam da hissetmeniz gerektiği gibi hissettiren bir film. Kayıtsızlık şenliği gibi bir anlatım ile gerçek bir hikayeden yola çıkarak, vurucu bir savaş karşıtlığı gösteriyor Glazer. 2023 senesi filmler adına pek iç açıcı geçmese de The Zone of Interest tek başına çıtayı yukarıya taşıyor. 




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Poor Things

Lanthimos sinemasına biraz mesafeliyim. Yapmak istediklerini çok iyi uygulayan yönetmenin yapmak istedikleri konusunda hep takıntılıydım. Poor Things benim artık Lanthimos'u kabul etmem gerektiğini gösterdi. Bana göre yönetmenin en doygun en sinematik ve tutarlı işi. Bir karakter üzerinden eril güçler hakkındaki eleştirileri, yarattığı büyülü gerçekçi dünyası, mizahı, karakter gelişimi ve hikaye anlatımı muazzam. Oynayan her oyuncunun karaktere katkısı son derece başarılı. Kostümler, renkler, müzikler tam bir sinema şaheseri. Poor Things sadece 2023'ün değil, son 10 yılın en iyi filmlerinden yer alıyor bana göre. Ödüllerde adil bir dağılım yapılsaydı seneyi süpürür geçerdi. 




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Lights in the Dusk

Aki Kaurismaki sinemasına bir kez adım attığınızda ve bu dünyayı sevdiğinizde devamını getiriyorsunuz eli mahkum. Lights in the Dusk da yine önceki filmlerde defalarca gördüğümüz hikayenin başka bir yansımasını görüyoruz. Yine işçilerin gündelik yaşamı. Durağan diyaloglar, gerçekleşmeyen buluşmalar, ana karakterin tartaklanması, kısa ayaklı köpek, yemek sahnesi ve dahası. En iyi filmi olduğunu söyleyemeyiz ama Kaurismaki sinemasında öne çıkan filmlerden biri olduğunu söyleyebilirim. 




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Perfect Days

Wim Wenders öyle bir Feel Good Movie ile geri döndü ki literatüre Feel Good Good Movie olarak geçebilecek bir janr yarattı. Karl Marx gelse bu kadar iyi güzelleyemezdi işçilerin yaşamını. Bir temizlik görevlisinin rutin hayatının olağanüstü güzelliğini, yaşama nasıl bakıyorsanız öyle yaşadığımızın gerçekliğini mükemmel bir dille ve inanılmaz güzel müziklerle anlatıyor. Wenders'ın felsefe yapmadığı filmlerde daha da iyi olduğunu düşünüyorum. Paris Texas'ta aldığımız kuru mutluluğu bu sefer daha yumuşatarak algılıyoruz. Çok çok başarılı ve her 3-4 senede bir izlenecek bir film çıktı çok memnunum.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Landscape in the Mist

Landscape in the Mist adından da anlaşılacağı üzere puslu bir dünya çizerek gerçekleri saklayamayacak kadar güçlü metaforlarla bizi 2 kardeşin hikayesine sürüklüyor. Biri oyun çağında biri ise ergenliğe giriş sürecinde olan iki kardeş babalarını aramak üzere yola çıkarlar. Yolda dünyanın gerçeklikleriyle acımasızca karşılaşırken, yol arkadaşlarının hayatlarında bıraktıkları izleri onlarla birlikte takip ederiz. Her sahnenin bir tablo gibi özenli gösterimi, görsel açıdan doyuruculuğu, hikayenin izleyenlerin içlerinde bir yerlere dokunması, operavari bir sahne geçişi, her sahnede yer alan ayrı metaforik göndermeler, bu filmi tanımlamak için yeterli bile kalmıyor. Çocukların durgunluğu, çevredeki insanların bir duyarsızlık içerisinde yapmacık yaşayışları, sisler ve ipleri kendimizin tutamadığımız savrulan hayatlar. Angelopoulos'un en iyi işlerinden biri.



 ➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



 ➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




 ➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





 ➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤







➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

OCAK-ARALIK İZLENEN FİLM ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI






2024 OCAK - ARALIK İZLENEN 
FİLMLER & DİZİLER & SAHNE SANATLARI