6 Mayıs 2017 Cumartesi

Leon ve Öteki Cinler

Başlık Gabriel G. Marquez Romanına bir atıf.
Kitabı okudum mu? Hayır tabii ki. Atıf yaparken sağa sola sallıyorum. Çok da bir önemi yok. Başlık yazarken "Cehenneme övgü", "Yürümeye Övgü" gibi bir şeylere övgüden bahsedip felsefi kitap yazmada üstüne olmayan kişilere karşı geliştirilen anti-popülist bir serzeniş sadece. Bir de alakasız birleşimler var. "Ebubekir ve onun garip olduğu kadar gizemli hikayesi" gibi. Bunlar hep ilgi çekici başlıklar.
Neyse.
Konumuz Leon.
Hadi geçelim.


Neden Leon? Ya da saçma sapan Türkçe ismi ile "Sevginin Gücü"?
Çünkü Leon kanaatimce gelmiş geçmiş en iyi film, hatta çıtayı bir üste daha çıkarabilirim, çünkü o cesarete sahibim : "Gelecek filmler adına da en iyi film olacaktır"
Bazı filmler kült olarak nitelendirir, içerdiği konu, değindiği mesajlı anlatımlar, oyunculuklar, sanata soluk getirme vs. Leon da bunların hiçbiri yok. Evet yanlış duymadınız. Bana göre ne bir yenilik getiriyor bunca zaman çekilen filmlere, ne de içerdiği konu kült. 
Konumuz bir suikastçinin yaşamının tanıştığı küçük bir kızla değişmesi.
Peki bu kadar güzel kılan ne filmi?
Tek kelime özetiyle, anlatımı.
Duru. Çarpıcı ve soluk kesici.
Müziklerle bezenmiş, kötü karakterlerle iyi karakterlerin içice geçmiş biçimde anlatım tarzı benimsemiş Luc Besson. Karakterleri baştan mı yarattı yoksa oyunculara göre mi karakter buldu bilemiyorum. Araştırıp büyüsünü de bozmak istemiyorum. Sadece oyuncular Jean Reno ve Natalie Portman için hayatarının rolü budur.


Karakterlere göz atalım. Tetikçimiz Leon, süt içen bir suikastçidir. Belli kuralları vardır. Kanepede oturarak uyur, sürekli tetiktedir. Tetik kelimesinin vücut bulmuş halidir. Serttir, saftır. Zamanında bir kadınla tanışmış ve yaşadığı tek aşk budur. Onu da yüzeysel anlatır. Leon'u tanımakla vakit kaybettirmez film. Anlamanız gerekmez. Sadece izleyip onun adına üzülürsünüz. Seversiniz bir yandan da. Kadınlar ve çocuklar olmaz der işlerinin arasında. Bu kadar duyarlıdır. Sempati besleriz içten içe. Bu biraz da Mathilda ile yaşayacağı aşkı normalleştirme çabasıdır. 
Her Leon eleştirisinde belirtildiği gibi Mathilda olan aşkı sorgulanır. Bu sübyancı bir bakış açısı mıdır yoksa tabu yıkan bir izlenim midir?
Luc Besson, bazı sahnelerin senaryodan çıkarıldığını söyleyerek aslında amacının bir aşk hikayesi yazmak olduğunu söylemiştir. En çok tartışılan konulardan biri de bu sahneler çıkarılmasaydı filmin etkisinin böyle kalıp kalamayacağıdır.
Cevabım sansüre karşı olan yapım nedeniyle keşke çıkarmasaymış olacaktı. Ancak filmin yapısına bakınca böylesi daha iyi diyorum.


Mathilda karakteri, feleğin sillesinden geçmiş, üstelik çok küçük yaşta bazı hayatsal yükler edinmiş bir karakterdir. "Büyümenin erdemi" koyalım bunun adına da ilgi çeksin. 
Büyümenin eşik değerini alt sınırlara kadar çeken Mathilda, ailesinden nefret eder halde kendisini Leon'a teslim eder. Leon korumacıdır, Leon saftır ve aslında eğlencelidir de. Bunu bir tek Mathilda anlar. Onun eksikliği hayatında bir kadının olmamasıdır ve bunu doldurmak için büyümeyi bile göze almaktadır Mathilda.


Leon için çiçek, Mathilda için oyuncak peluşu bir metafordur. Bırakmazlar. Biri kökleri olsun ister, diğeri yanından ayrılmayacağı birisini. İkisinin de istediği gerçekleşmez aslında. Ancak film sonunda güzel bir finalle bu gerçeğe dönecektir. 

En çok izlediğim film olmuştur Leon. Sanırım her sene bir kez izliyorum. Hep farklı tatlar veriyor. Büyülü bir kutu gibi.
İzlemediyseniz ki öyle bir şey yaptığınızı zannetmiyorum izleyin. 
Ölmeyin izlemeden. Ya da izlemediğiniz için ölün. Ne bileyim.
Benden bu kadar.







Natalie Portman'ın o zamanki filmlerinden birini aşağıya koydum ona da göz atarsınız.
Beautiful Girls (1996)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder