_________________________________
2023 MAYIS-HAZİRAN AYI ÖZETİ
_________________________________
_________________________________
Çilingir Sofrası
Türkiye'de örneğini pek çok kez gördüğümüz bir sofra başındaki muhabbet ve çok kez görmediğimiz queer ilişkiyi bir çatıda birleştiren Çilingir Sofrası beni iki arada bırakan bir film oldu. Nedense öykünün sonuna kadar iki erkeğin birbirlerine olan duygularının açıklanmaması ve oyunculuklarla bunun verilmesi gerektiğini düşündüm. Senaryoda geçmişte yarım kalan bir dostluk ötesindeki ilişkiyi geçmişi göstermediği için sözlerle anlatımı bana göre zayıf kalıyor. Ayrıca Ahmet Rıfat Şungar'ın sürekli her filmde aynı karakteri oynuyormuş hissi de beni filmden biraz kopardı. Bir de karakterlerin çok karikatürize olması (kabadayı gibi davranması- erkeklik güdülerinin kör göze anlatılması) gibi bariz hatalar dışında akıp giden, güzel bir akışı olan ve film sırasında rakı içmeye sebebiyet veren bir film olmuş. Diğer işleri görmek için takip isteği uyandırdı.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Aşk, Mark ve Ölüm
Cem Kaya, Türkiye'nin Almanya ile ilişkilerine inanılmaz bir tarihi belgesel ile tepeden iniyor. Türklerin Almanya'daki 2.Dünya Savaşı sonrası akını, orada tutunma çabaları ve müzik kültürü üzerine şu ana yapılmış en kapsamlı belgesel bu film. Tarihi görüntülerin inanılmaz harmanı eşliğinde müziklerin ve efsane isimlerin bilinmeyen yönleri sunuluyor. Muhteşem bir emek var, mutlaka izlenmeli.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
LCV (Lütfen Cevap Veriniz)
Olabilecek en kötü afişle çıkış yapan LCV, nikah arifesindeki bir çiftin ilişkisine dahil olan başka bir kişinin nikahı iptal ettirme çabasını konu alıyor. Tek odada geçen film oldukça akıcı ve merak unsurunu rahatça sürdürebiliyor. Bu açıdan çok başarılı buldum. Başından sonuna kadar duru bir oyunculuk var ancak daha iyisi de olabilirdi çünkü çok fazla duygusal imkan var. Filmle ilgili gelen eleştiri ise oyuncuların oyunculuk dışındaki hayatları ile alakalı. Çünkü belli konularda mesaj vermeye çalışan film için kadın oyuncu arkadaşını tartaklayan Ushan Çakır ve kardeşinin tacizini kapatmaya çalışan Melisa Şenolsun gibi oyuncular seçilmesi dahiyane olmuş! Cem Üzümoğlu için izlenir.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
One Fine Morning
Mia Hansen-Løve'ın yaşamın içinden ilişkileri romantize etmeden patır kütür anlatmasını çok seviyorum. Akademisyen takıntısı devam ediyor yönetmenin ve yine aynı meslekten bir karakteri sıkıştırmış. Tek sıkıştırdığı bu karakter değil. Ana karakterimiz Sandra (Léa Seydoux) yalnızlığı kendisine kalkan etmiş bir karakter. Çocuğu ve babasının durumlarından sıyrılamamış, hayatı doyasıya yaşayamamış olduğunu detaylardan çok rahat anlıyoruz. Bu arada Lea'nın oyunculuğu şaheser. İçimi parçaladı bu arayışı. One Fine Morning, mıçmıç romantik filmlerden sıkılanlara, hayatın salt gerçekliğini, temel ilişkiler mekaniğini görmek isteyenlere ilaç gibi gelecek bir film. Ah Sandra. Umarım mutlusundur be.
Incident in a Ghostland
Martyrs filmi ile yasaklanmalara doymayan Pascal Laugier'in son filmi Hayaletlerle ilgili olmamasına rağmen Hayaletler diyarında bir olay olarak geçiyor. 2 kızı ile birlikte bir yakınının evine giden annenin, yolda karşılaştığı 2 sapkın kişi tarafından çeşitli işkencelere maruz kalmasını anlatıyor film. Böyle bakıldığında klasik bir gerilim filmi olarak görebilecekken, kızlardan birinin bu olay ile alakalı bir kitap yazdığı bir evrene ışınlanıyoruz. Buradaki durumun gerçek mi yoksa işkence gördüğü sırada hayal ettiği bir sanrı mı bilemediğimiz zaman ise filmin bir basamak daha çıktığını anlayabiliyoruz. Gerilim filmlerinde korku ve jumpscare olayını sevmiyorum. Buna rağmen bu filmde bolca bulunması bile rahatsız etmedi. Denenebilir. (Şiddet sahneleri bolca mevcut - duyarlı kişilerin izlemesi tavsiye edilmez.)
Ömer Harmankaya - Stand up
Tuz Biber, olası alınmış bir stratejik karar ile bazı komedyenlerin stand uplarını yayınlamaya karar verdi. Bunun en iyi örneğini Baturay Özdemir'de görmüştük. Biten bir setin yayınlanması, kitlelere daha çok ulaşılmasını sağlıyor. Bunun için adı pek sık duyulmayan başarılı komedyenlerin isimlerinin de ön plana çıkılması sağlanıyor. Ömer Harmankaya'yı youtube videolarından sohbetlerden tanıyordum. Şahsına münhasır tespitleri gayet komik gelirdi. Ancak gösterisinde anladığım kadarıyla iyi bir metin yazarı olarak da gözüküyor. Tutarlı bir konu üzerinden ilerleyen gösterinin ana teması "Betalık" üzerine. Kendine ait bir alt kültür yaratarak, güçsüzün yanında yer alıp seyirciyle birlikte oturup kendini övmesi zekice. Bolca güldüğüm ve kahkaha attığım bir gösteri oldu. Eğer bir turne imkanı olursa mutlaka yakalayacağım kendisini.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Sevgili Arsız Ölüm - Tiyatro
Nezaket Erden'in performansı, izlediğim en iyi performanslardan biriydi. Yetiştirildiği aile tarafından sürekli baskı altında kalan ve ne yaparsa yapsın "cinlenmiş" olarak değerlendirilen bir kadının hayat hikayesini izliyoruz. Metnin çok sağlam olmadığını, hatta bazı kavramların yazar diliyle içinin çok boşaltıldığını (fazla yüklenerek) düşünmekteyim. Evet, Latife Tekin'in aynı adlı eserini fazla sevmeyenlerden biriyim. Ancak Nezaket Erden karakterleri, tek hareketle o kadar iyi ayırt edilmesini sağlıyor ki, bu performansı başka kişilerle adlandırmak mümkün olmaz. Durmasın Dirmit'imiz durur mu hiç? Yolu açık olsun.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
12 Öfkeli. - Tiyatro
Tiyatro festivali kapsamında Ankara Devlet Tiyatrosunun oyunu 12 Öfkeli. maalesef ses sorunları ile başladı. Sanırım oyuncuların seslerini yükseltmeleri gerektiği için mikrofon kullanılmamış ve bu yolu seçilmiş gibi geldi bana. 2 kadın oyuncuyu hiç duyamadık en önde olmamıza rağmen. Muhtemelen arkada oturan seyirciler oyunu sadece izledi, dinleyemedi. 4.Duvarı yıkar biçimde oyun sahneye misafirler taşımış ki bu bence final etkisini de artırdı. Bunun dışında filminden bildiğimiz replikler birebir aktarılarak geçirilmiş tiyatro sahnesine. Bazı alanlarda yerelleşmeler var tabii ama bence yetersiz. "Lanet olsun dostum ha" diyerek oynanan bir oyunda oyuncu ne kadar çabalarsa çabalasın maalesef "abartılı rol kesme" olarak geçiyor seyirciye. Oyuncular arasında İrfan Kılınç biraz daha sivriliyor rol gereği. Başarıyla kalkmış altından rolün. Dekor gayet güzeldi. O ortamda olduğumuzu hissettirdi. Teknik aksaklıklar dışında ve oyuncuların öfkeli olmak için kastığı kısımlar dışında güzeldi. Zor bir temsil zaten filmi nedeniyle. Ekibin eline sağlık.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Karagöz - Tiyatro
Kazakistan oyunu olan Karagöz, 2 sevgilinin töre nedeniyle aileleri tarafından evlendirilmemesi sonucu yaşanan trajediyi epik biçimde anlatmaya çalışıyor. Oyun bolca müzik ve danstan yararlanıyor. İlk yarım saatte gerçekleşen uzuuuuun sekanslar ve çok basit modern dans figürleri beni fazlasıyla korkuttu devamı için ancak sonrasında öyle bir açıldı ki tiyatroda hareketin ve anlatımın ne kadar önemli olduğu bir kez daha gösterdi. Ancak yükselen bir oyun neden yine uzuuuuun bakışmalar ile (hikayeye katkısı da yok) seyri aşağıya çekiyor anlamıyorum. Duygu vermek için germeye gerek olmadığını düşünüyorum. Temsilin güçlü olmasının nedeninin müzikleri olduğunu düşünüyorum. Gerçekten öyle müzikler seçilmiş ki başlı başına alıp götürüyor sizi. Hikayenin içerisinde bir yere atıveriyor. Çalışılmış, üzerine emek harcanmış o belli.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Şerbet Hanım'ın Deli Aşkları - Tiyatro
İzmir Devlet Tiyatrosu müzikal anlamda çok güzel işler çıkarıyor. 3 yıl önce de Kantocu'yu yine aynı sahnede aynı keyifle izlemiştim. Şerbet Hanım'ın deli aşıkları mahalleye yeni taşınan bir abla kardeşin girdiği gönül mücadelelerini anlatıyor. Kanlı Nigar, Yedi Kocalı Hürmüz altyapısı ile hazırlanan oyun, bir kadının peşinde virane olan bir nazik, bir kabadayı, bir acem, bir arap, bir balkan vatandaşının birbirleri olan çatışmalarından komedi çıkarıyor. Aslında konusunda görsek tepki göstereceğimiz, ırk şakaları, eşcinsel göndermeleri gibi olaylarda oyuncuların kendilerini kolayca sevdirmeleri nedeniyle duyar kasacak bir alan bırakmıyor ve istemsizce oyunun içerisine giriyorsunuz. 150 dakikalık uzun bir zamana sahip olmasına rağmen hiçbir dakikası sıkmıyor ve eğlendiriyor. Müzikler ve danslar da gayet güzeldi ancak daha coşkulu olabilirdi. Bunun nedenini ülkedeki insanların artık coşkuyla bir şeyleri takip edememesi olabilir. Her şeye rağmen güzel bir gece yaşattı ekip.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Aydaki İlk Çift - Tiyatro
Yunanistan'ın Art Vouveau Tiyatrosu oyunu olan Aydaki İlk Çift, Yunanistan'da diktatörlük sonucu ortaya çıkan problemlerin gölgesinde sorunlu bir çiftin yaşadığı bilimkurgu macerayı anlatıyor. Sözsüz olması biraz daha komedi unsuru katsa da temsilin başından sonuna kadar abartılı bir gösterim şekliyle karşılaştım. Sözsüz oyunlarda bugüne kadar izlediklerimin haricinde bana yeni hiçbir şey sunmadı, kaldı ki bazı dekor kullanımları ise çağdışıydı. Bana lise müsameresinden çıkmış bir oyun gibi geldi. Oyuncuların yapabileceği bir şey yok bu arada. Yönetmen ve hareket yönetimi berbat.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Scapin'in Dolapları - Tiyatro
Yumlerin g
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Bernarda, Hayır! - Tiyatro
Yumlerin g
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Hesap - Tiyatro
Inside No:9 dizisinin en iyi bölümlerinden biri olan "The Bill"- "Hesap" bölümünün çevrimi olan oyun, bar tiyatrosu olarak bir süredir oynamakta. 4 arkadaşın bir yemek sonrası hesap kavgasından sonra yaşadığı değişik deneyimi anlatıyor ve sürpriz bir finale doğru evriliyor. Dizi bölümünü izleyenlerin bile (sürprizi bilenler) keyifle izleyebileceği bir çevrim olmuş. Oyuncuların hepsi oldukça metnin içindeydi çok güzel yansıttılar. Turneye de çıkıyorlar yanlış hatırlamıyorsam. Gördüğünüz yerde biranızı yudumlarken bu tatlı oyunu izlemenizi tavsiye ederim.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder