25 Mart 2017 Cumartesi

2017 Nisan Ayında Okuduklarım

______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________

2017 NİSAN AYI ÖZETİ
______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________

     

      

      

      


______________________________________________________________________________
______________________________________________________________________________



Bir de Baktım Yoksun - Yekta Kopan
Temelinde baba-çocuk ilişkisinin olduğu 6 öykü. Hepsinde de babaya-çocuğa özlem duyguları yüklü. Yekta Kopan'ın babasıyla olan ilişkisi ne kadar köklü bilemiyorum ancak tüm kitaplarında bu temayı kullanıyor. Ölüm-baba-buhran üçlemesi üzerine kurguluyor tüm hikayeleri. Kötü mü? Hiç değil. Öykülerin hiçbiri birbirine benzemiyor. Şahsına münhasır yazımlar var. Ben beğendim. Hikayeler güzeldi. Özellikle Portobello 22 ve Battaniye hikayeleri ayrıca güzeldi.

Sarmaşık - Evinin yakınlarında kedisini, terkedilmiş bir binada ararken ölmüş babasıyla karşılaşan adamın hesaplaşması.
Portobello 22 - Babasının yazarlar ve şehirler karşılaştırma hobisini, babası öldükten sonra görev edinip yurtdışında gerçekleştirmek isterken, tanıştığı kıza aşık olan adamın hesaplaşması.
Kırmızı - Eşi bulunmaz tablo koleksiyoncusu bir adamın hikayesini dinlemek için yola çıkan karakterin, bunu yapmak için birlikte gittiği kadına karşı duygularını anlama hesaplaşması.
Battaniye - Kızının büyümüş hali ile bir rakı masasında hesaplaşan adamın hikayesi.
Kertenkele - Karısından ayrıldıktan sonra değişen hayatına alışmaya çalışan adamın hikayesi.
İyi Uykular - Ölen babanın ardından yazılan mektup.

Kitap için eleştirebileceğim bir nokta ise, Can Yayınlarının kapağı çok kötü.. Kahraman Tazeoğlu kitabı kapağı gibi olmuş. Daha sanatsal, daha dokunaklı bir kapak ve renk seçilebilirdi.


"Böyledir hesaplaşmalar, irin akar, kötü bir koku yayılır ortalığa. Yaranın kabuğu düşünce hafif bir rüzgar bile sızlatmaya yeter."

"Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler."

"Gitmen değildi beni üzen, beni de götüremeyecek kadar korkak olmandı."

"Babamdan sonra kendisini iyice ruhani evrene vermiş, doksan dokuzluk tespihinin dökülen tanelerini zeytin çekirdekleriyle tamamlayan bir annenin, gençlikteki heyecanını yitirmiş arkadaşların, eski çağların ya da uzak ülkelerin romantizminden çok uzak mahallelinin karmaşası içinde bir garip noktalama işaretiyim artık."

"Hiçbir geçmişim olmayan bir coğrafyanın parçası hissediyorum kendimi, rahatlıyorum. Kuşkulardan arınma anının bir farkı yok çocukluk fotoğraflarına bakmaktan."

"Suç ortağı olduklarını belli etmemeye çalışan iki kanun kaçağının polis sorgusundaki bakışmasından, yıllarca başka sevgililere göz kırparak aşklarını dolaba saklamak zorunda kalmış olan iki eski arkadaşın romantik göz süzmelerine dönüyoruz.

"Uçuş boyunca amcamın sesi çınlıyor kulağımda : "Babanı kaybettik! "
O günden beri ölen biri için kaybettik denmesinden nefret ediyorum. Kaybetmeseydiniz o zaman, diye bağırmak, küfretmek istiyorum, siktirin gidin, siktirin kendinizi de kaybedin!"

"Demek ki bazen telefonlar aşırı sevgiden kapanıyor."

"Dünyanın bir köşesinde çocuklar beş yaşına gelmeden ölürken bir diğer köşesinde beş dakikada bir estetik ameliyatı yapılıyor."


 8/10
 (Özenle seçilmiş hikayeler) 
Can Yayınları, 10.50 tl, 118 sf, 2009




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku - İlhami Algör
Önce filmini izledim, sonra kitabını okuma fırsatı buldum. İncecik bir kitap, resimleri de düştüğümüzde 50 sayfaya düşüyor. 50 sayfada ne anlatabilir ki dedim, nitekim hiçbir şey anlatmamış kitap. Yazım, üslup güzel evet, fonetik de geliyor ancak yazım amacı neydi ki? Bir yazarın yalnızlığını, Müzeyyen takıntısını anlatmak bu kadar zor olmamalıydı. Çok anlamsız geldi. Filmi ise alakası olmayan sadece ismen benzerlik taşıyor gibi geldi bana. Açıkçası filmi çok daha fazla beğendim.


"Bu kapıları tanıyordum. Kapanırken enteresan sesler çıkarıyorlardı."

"Herif rüzgarı kendinden menkul uçurtmanın teki. Ara sıra telleri takılır gibi kadına geliyor gece yarısı."


 5/10
 (Filmi kitabından çok daha iyi) 
İletişim Yayınları, 6.38 tl, 65 sf, 2014




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Baştankara - Sine Ergün
İlk hikayesi Bazen Hayat ile birlikte Sine Ergün'ü takibe almıştım. Farklı bir yazım tekniği deniyordu çünkü. Eh öyküler de fena değildi. Baştankara ile birlikte görüşlerim değişti. İyi ve kötü yanlarına değineceğim şimdi. Başta kötü özelliği ile başlayacağım. İlk fark ettiğim kitabın ismi olmuştu. Güzeldi kulağa hoş geliyordu. Bir öykü kitabı için güzel seçim diyordum ki, hikayesini okudum ve araştırdım. Standart bir kuş türüymüş baştankara, hiçbir özelliği yok. Hikaye ile bir bağlantısı bile yok. Sırf ismi nedeniyle kitaba girmiş anladığım kadarıyla. Okurun entelektüel seviyesine hitap etmeyecek bir seçim bu. Beğenmedim. Hikayeler fazlasıyla kısa, durum anlatmasına rağmen olay neydi, ee şimdi bu neydi niye yazıldı demekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz.
İyi yönlere gelirsek. Bazı hikayeler gerçekten iyi düşünülmüş. Özellikle anlatım güzel, bir kişinin gözünden izlerken olayları bir anda başka karaktere geçebiliyoruz ve ilk karakter tamamen uzaklaşıyor. Bu da kesişim hikayeleri hissi veriyor bize. 
Bütün bu durumlar çerçevesinde Sine Ergün, takip edilebilir yazarlar statüsünden vakit kalırsa okunabilecek yazarlar statüsüne düşüş yaşadı benim açımdan. 

Kapağı beğendim. En sevdiğim öyküler ;
"Tavuk ve Civciv"
"Küçük Tuvalet"
oldu.


"Sustuk. Uzun zaman. Birbirimizi konuşmayacak denli tanıyorduk. Ne ki bu sessizlik başkaydı."

 6/10
 (Yazımı güzel sayılır, ancak hikayeler yeterli gelmedi) 
Can Yayınları, 6.65 tl, 80 sf, 2016




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Dip - Seth Godin
Seth Godin bir pazarlama, satış gurusu. Kitapları kolay okunabiliyor, insanı işi daha iyi şekilde yapabilmek için teşvik edebiliyor. Dip kitabında da vazgeçme ve vazgeçmeme eşiği hakkında çok kısa bir sunum yapıyor. Tam anlamıyla hap gibi bir kitap. Net biçimde odaklandığı konuyu anlatıyor. Dallandırmıyor. Birkaç noktada müthiş nokta atışları yapmış. Genel anlamda güzel bir İş gelişim kitabı. "Mor İnek" kalitesi burada da devam etmiş.


"Kazananlar büyük kazanır, çünkü piyasa kazananı sever."

"Az bulunur olmak tepede olmayı bir şeye değer yapar."

"Ceoluk yapmak kolaydır. Zor olan oraya ulaşmaktır. Yol üzerinde büyük bir DİP bulunmaktadır."

"Rekabetçi bir dünyada zorluklar sizin arkadaşınızdır. Ne kadar zorlaşırsa, kendinizi rekabetten sıyırma olasılığınız da o ölçüde artar."

"Bir dahaki sefere gıcık bir müşteri ya da ajans ya da arama motoru hakkında ileri geri konuşmaya başlamadan önce aramızda geçen başarısız diyaloğun gün boyunca başınıza gelmiş en iyi şey olduğunu düşünün. Bu olmazsa, sizin yerinizi kolaylıkla başkası doldurabilirdi. Dip sizin en iyi dostunuzdur."

"Bir spor salonuna çok sayıda kişi kaydının yaptırır. Ama kulübün kendisi küçüktür, çünkü kayıt yaptıranlardan aslında çok azı kulübü sıklıkla ziyaret eder. Sistemin temeli budur. Eğer kaydını yaptıran herkes devamlılık gösterseydi, ne binecek boş bir bisiklet bulabilirdiniz ne de kayıt yaptırabilirdiniz."

"Bağımsızlık bildirgesinde şu uyarı vardır : Deneyimler kötülükler katlanılabilir olduğunda, insanoğlunun alışageldiği koşulları yıkmak için uğraşmak yerine, acı çekmeyi yeğlediğini göstermiştir."

"Geleceği düşünmediğiniz bir işte kalmayı sürdürdüğünüz her gün sizin kariyeriniz için kötü bir karardır. Çünkü her gün çok da faydalı olmayan bir şeyde daha iyi hale gelirsiniz. Ve bir gün gelir daha faydalı şeyler öğrenerek vaktini geçirmiş başkalarının gerisinde kalırsınız. Orada kalmayı sürdürmenizin tek sebebi, bırakmanın getireceği kısa vadedeki acıdır. Kazananlar ise şu anda bu acıyı çekmenin, daha sonra çekilecek çok daha büyük bir acıyı önleyeceğini anlarlar."



 7/10
 (Vazgeçme eşiği hakkında küçük etkili kitap) 
Profil Yayınları, 10.26 tl, 80 sf, 2016




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Bu Kitabı Çalın - Murat Gülsoy
Ara ara İstanbul'u ziyaret ediyorum. Genelde bulamadığım kitaplar için de sahafları dolaşmayı seviyorum. Yine hep gittiğim Aslıhan Pasajı'na uğruyorum. Murat Gülsoy'un elimde olmayan tüm kitaplarını tek tek soruyorum. Sadece birinde okunabilir bir kopyasını buluyorum, almıyorum. Topluca almak isteğimi tek kitapla törpülemek istemiyorum. Kafama takıyorum. Çünkü bir hafta öncesinde Murat Gülsoy imzalı "İstanbul'da Bir Merhamet Haftası"nı bitirmişim. Gülsoy'un yazdığı her şeyi okumak istiyorum. Ancak İstanbul bir haftada merhamet etmiyor. Konu bu değil, geliyorum sadede. Son dönemlerde ciddi anlamda kafa yorduğum yeni nesil Türk öykücüler arasında orta yaş seviyesinde kaliteli bir yazarı bulmanın heyecanıyla ve sağa sola kitapları bulmak için saldırmanın neticesinde, dolasıyla beklentilerimi  de yükseltiyorum. 
Kitapları ediniyorum. Bu sefer de okuma isteğim kayboluyor. Hep böyle olur. Elde edene kadar heyecanlanırsınız, elinizin altında kalırsa yüzüne bakmazsınız. Bir kaç sefer elime geçiyor bu kitap, bakıyorum yine koyuyorum. Yine açıyorum günün birinde ve bırakamıyorum. 
Çok uzattım ama zaten yazmanın da bir uzatma hali olduğunu anlıyorum. Düşüncelerinizi aktarırken ya kestirmeden gidip kesik gibi vuracaksınız bıçağı ya da dolandırıp akıl karıştırıp vereceksiniz mesajı. Ben mesaj da veremiyorum kesik de atamıyorum. Bu noktada Gülsoy giriyor devreye. Diyor ki yazmak kadar yazma üzerine kafa yormak gerekiyor. Kaygılanmadan fakat ölçülü biçimde yazıyorum, kısık ateşte samimileştiğini anladığımda çekiyorum yazıyı ocaktan. Altını kısıyorum. İçeri geçip servis etmem gerekiyor ama ben kitap eleştirisine geçiyorum onun yerine. sonunda.
Yazmak üzerine kafa yormak ile ilgili bir öykü kitabı bu. Çıkış noktası herhangi bir madde olabilir, herhangi bir düşünce olabilir. Hiç fark etmez. Tüm öykülerde bir deneme göze çarpıyor. Bu olsaydı ne olurdu gibi bir düşünceden yola çıkılmış. Günlük hayatta bir durum alıyorsunuz, oraya absürde yakın bir kanca takıyorsunuz, çekiştiriyorsunuz istediğiniz yere. 
Tüm hikayelerde bunu gördüm ben. Zaten ilk hikayede, gerçek olayları yazmanın mı yoksa hayalgücünü kullanmanın mı daha etkileyici olduğu konusunda bir kaç düşünce zerk ediyor Gülsoy sizlere.
Öykülerden gitmek güzel olacaktır. Konuları gördükçe dikkatinize çekecektir mutlaka. Beklentilerinizi yükseltmekten korkmayın. Bu kitabı çalın!

1- Bu Kitabı Çalın! : Sözlerin insanlar üzerindeki etkisiyle alakalı bir öykü. Yazar olmayı düşleyen bir adam, Bu kitabı çalın isimli kitap piyasaya sürer. Satılıp satılmayacağından daha çok çalınıp çalınmayacağı ile ilgilenmektedir. Güzeldi.

2- Kayıp Eşyalar Bürosu : Kayıp eşyaların getirildiği bir ofiste ambar sorumlusu olarak çalışan adamın eline kayıp bir çanta geçer. İçinden romanlar ve birkaç parça eşya çıkar. Sonrasında kendisini hayal dünyasının içinde bulur. Basitti.

3- Hindistan Yolculuğu : Hayatta bazı dertlerden uzaklaşmak istersen kendisini çok acayip bir ilişkinin ortasında bulan adamın hikayesi. İlginçti.

4- Hızlı Düşünme Sanatı : Yazıldığı kurstaki eğitmene aşık olan evlenme arefesindeki kızın hikayesi. En iyisiydi.

5- 54 Numara'nın Esrarı : Apartman eşrafının 54 numaralı dairede ne olup bittiğini öğrenme hevesi. Olmasa da olurdu.

6- Kötü Yola Düşen Ev : Rastgele denk geldiği bir porno filmde kendi evini gören temizlik hastası bir adamın dramı. Komikti.

7-Yazarın Belleği : Kitaptaki bir karakterin kendi benliği olabilir mi? Ya da gitgide benlik kazanabilir mi? Yapay zeka tarzı değişik ve güzel işlenmiş bir öykü.

8- Hasta Bir Konak : Yeni taşındığı konağın bir şiirle bezenmesine ait bir öykü. En beğenmediğim öykü bu oldu.

9- Birkaç Dolar İçin : Senaryo sıkıntısı çekmek istemeyen 3 arkadaşın yeni tanıştığı bir adamla gördükleri rüyalarının not tutulması üzerine anlaşmaya varırlar. Sürpriz sonlu hikayelerden.

10- Kukla : Kendi yarattığı karakterin içine giren adamın hikayesi. Kurgusu güzeldi.

11- Sakla Beni : Eski bir arkadaşı sakla beni diyerek evine girmektedir. Olaylar gelişir. Yine tuhaftı.

12- Yasadışı Öyküler : Tüm bu öyküler için emekli bir istihbaratçı, yazarından hesap sormaya kalkar. Final için güzel düşünce.


"Yazılı bir metnin, insanların davranışlarını nasıl olup da değiştirebildiğini, nereye kadar etkili olabileceğini çok merak ediyordum. "Bu Kitabı Çalın" başlıklı bir öykü yazdım. Acaba kitabı gerçekten birisi çalacak mıydı?"

"Yeni insanlar çeker insanı, bilmez miyim. Hele sen de yeni insanları çekiyorsan... Her ilişkide o yabanıl toprakları adım adım keşfetmenin zevki..."

"Ümitsizlik ve yalnızlık kalesi gibiydi evleri. Gündüzleri yaptıkları ciddi tartışmalar geceleri şarap ve şiire bağlanıyordu. İntihar etmeyeceksek içelim bari, diyordu."

"Gerçeğe giden en doğru yol, gitmekten en çok korktuğumuzdur."


 9/10
 (İlginç ve sürükleyici öyküler) 
Can Yayınları, 11.05 tl, 189 sf, 2016




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Hüzünbaz Sevişmeler - Yılmaz Erdoğan
Yılmaz Erdoğan son yıllarda yaptıklarıyla güzel işler çıkaran biri. Kimliği, ırkı vs. konularıyla zerre ilgilenmiyorum. İlgimi de çekmiyor. Yaptığı işleri önemsiyorum. Toy zamanlarında, 90'lı yıllarda yazdığı ağdalı öyküler ve tiyatro oyunundan oluşan bu kitabında da düşüncelerim aynen geçerli. İlk kısım geneli Kürt milliyetçiliği kokan öykülerden oluşuyor. Şartların zorluğu, devlete karşı verilen mücadele ve aşk var. İlk kısmı geçiyorum. Yorumladığımızda ya vatansever olacağız ya terörist. O yüzden bu sulara girmek istemiyorum. Ancak kitabın 2.kısmı hakkında güzel sözler söyleyebilirim. Sanırım oyun yazmak konusunda bir yetenek bahşedilmiş Yılmaz Erdoğan'a. Zira örneklerine göre çok çok başarılı metinleri var. Çok eski olmasına rağmen, güncelliğini hala koruyabilecek oyunlar yazmış ki yıllar sonra bu oyunlar tekrar oynanabilir bence.
Bir günlük bir kitap, zorlanmadan bitirebilirsiniz. 


"Biliyor musun, saçlarım dökülmeye başladığında, bıyıklarımdan iz yoktu. Seni yanımda tutabilmek için aklıma gelen her şeyi söylüyordum. Hep beraberliğe oynuyoruz, ondan herhalde."

"Böyle bir toplumda kimsenin kendi ben'ine torpil geçmeye hakkı yoktur. Erdem dediğin çifte pasaportludur."

"O masaya gidip, o sandalyeye yük olmak fazilet yutmuşluk değil. Asıl iş geride bıraktığı hüzne batması insanın."


 7/10
 (İkinci kısmı fena halde güzel) 
*Sel Yayınları, 5.60 tl, 91 sf, 2000




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Benim de Söyleyeceklerim Var (üç) - Umut Sarıkaya
"Kadınları anlayan yazar olmak istiyorum lan artık. Bıktım artık hayvan gibi adamları anlatmaktan." diyor Umut Sarıkaya kitabın bir yerinde. Hayvan gibi terli tespitler içeren, aşırı samimi ve duyarsız bir öykü kitabı. İlk iki kitaba göre daha acımasız ve daha gerçekçi. 
Erkeklerin başkalarına söyleyemediği iç sesi birebir aktarıyor. Ayrıca mühendislik geçmişinin olduğu o kadar belli ki, tamamen sayısal kafa ile yazılmış tespitler var. Şöyle bir konu var bunu çok seviyorum. Umut Sarıkaya'yı seven çok seviyor sevmeyen ise anlamsız buluyor. Bir yazar / öykücü için olması gereken de bu zaten. Bütün kesime hitap eden bir yazar olabilir mi? ya da olmalı mı?
Kahkahalar attırmayan ancak her öyküde "kıs kıs" güldüren müthiş tespitler içeren bir kitap.



"Hele ki masalardaki oyuncaklar, süsler, renkli ataçlar. En çok onlardan, çalışanlarının mini dünyalarından ölesiye nefret ediyordu. Maliyeye kurumlar vergisi beyannamesi veren şirkette, Hello Kitty'nin ne işi var lan? Bu beyannameyi vermezsem maliye g*tümü s**er bundan Hello Kitty'nin haberi var mı? diye çok kereler isyan ederdi sekreterinin masasındaki oyuncağa."

"Biz yemeyelim de el mi yesin diye bankada bulunan tüm paralarını bir ay içinde harcayıp şahane bir ay geçiren ve sonra da fakirliğin pençesinde inim inim kıvranan uzaktan akraba olduğumuz bir aile bile vardı."

"İnsan hiç eski çıktığıyla güreşir mi? Ben güreşirim.. Ben mühendisim!.
Kimse mühendisleri, mimarları ve tabii ki doktorları sakın kızdırmasın. Evinde iki gün kombi yanmasın o zaman görürüm ben İlber Ortaylı'yı." 

"Ben özgürlüğüme düşkün bir insanım kardeşim, gelemiyorum sıkıntıya dedi. Özgürlüğüne düşkünmüş. Mınakoyim sanki bana Latin Amerika Devrimi yapacak, toplum, aile, devlet gibi tabuları tartışmaya açacak pezevenk."

"Bir evde gündüz ışık yanıyorsa, o evde mutsuzluk vardır."

"Aylar sonra bir 10 dakikalığına görüşüyoruz, bir sürü sorun çıkarıyorsun. Sen 
kendinden başka kimseyi düşünmez misin? dedi. Zekice veya manidarca bir cevap vermek yerine sen sanki çok düşünüyorsun diye cevap verdim."

"İnsanların cebinden paralarını almak istiyorsanız, onlara iki kelime söylemeniz yeterli : organik ve anti-bakteriyel."

"Kafasında olmak istediği kişiyi olamamış biri olarak, başka bir olamamış ile ilişkiye giriyoruz. İki sıradan insan, birbirinin ne kadar özel biri olduğunu hatırlatıp duruyor. Aralarından biri hatırlamayınca ilişkiyi kesip başka bir sıradana hatırlatması için arayışa giriyor."

"Kararlı kadınlar ve biz kararsız erkekler... Sorarım size, neden şu pozisyonlara giriyoruz? Konuşmalıyız, sorunlar var diye ciddi surat ifadeleriyle, bir zamanlar g*tünü ellediğimiz insana telefon açıyoruz. Olayları dramatize ediyoruz. Hepsi bu."

"Hayatı özetleyen bir insan kadar şu hayatta tiksindirici biri daha olamaz."

"NASA'nın geçen haftalarda çok önemli bir açıklama yapıcaz diyip sonra da arseniğin içinde yaşayan bakteri bulduk demesine, "Sizin vereceğiniz haberi s**im. Adamı ne boş yere heyecanlandırıyorsunuz lan? Yok mu kollu, bacaklı uzaylı?" diye tepki veren işte bu somutçular."



 9/10
 (Paldır küldür tespit kitabı) 
Mürekkep Yayınları, 13.50 tl, 234 sf, 2012




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Liseden Arkadaşlar - Selçuk Aydemir
Mahalleden Arkadaşlar ile birlikte yazarlık kariyerine de atılan Selçuk Aydemir, kuzeni Burak Aksak'ın yeni yayınevinin ilk kitabı olarak Liseden Arkadaşlar'ı çıkardı. Çıktığı gün temin edip ertesi gün okumaya başladım. Kötü çıkacakmış gibi bir his oluşmadı içimde çünkü bir iki iş harici Selçuk Aydemir'in çıkardığı tüm işleri beğenerek izliyor ve okuyorum. 
Nitekim beklediğimden de güzel bir kitap çıkmış. Evet, olay kurgu ve durumlardan eser yok ama absürt bir mizah var. Her cümlede bir espri ve hoşluk yer alıyor. Kitabı okurken mizahtan bunalıyorsunuz artık çünkü gerçekten her satırda bir komiklik gizli. 
Senaryolarını yazdığı dizilerini takip edenler bilecektir, bir şakaya gülerken başka şakayı kaçırırsınız. Kitap da aynı bu şekilde olmuş.
Güzel de olmuş.
Ayrıca belirtmeden de geçmeyeceğim, efsane yeni kavga tespitleri içeriyor kitap. :)


"O adamın eğitimine harcanacak paraya gidip kuş yemi alıp parklarda kuş beslesek ekosisteme daha faydalı bir iş yapmış olurduk."

"benim hayırla işim olmaz. Tüm günahlara evet demiş adamım, bilgisayara program kurar gibi next tuşuna basa basa gidiyorum hayatta."

"Ulan insanın annesi babası 4 sene önceden piyasalar sarsılmasın diye borsaya aldığı futbolcuyu bildirir gibi nüfusa yeni doğacak bebesini bildirir mi? Geç yazdırıldığına tanık oldum da 4 sene erken yazdırmak nedir?"

"Zaten yanaklarım da tombul, tam avuç içi mimarisine uygun, adam beni dövmelere doyamazdı."

"Anne ben senin karnındayken çuvallamışım. Ulan bir anam bir babam var, tipi birinizden aklı birinizden alacaktım bitecekti iş. Hadi yanlış yapmamak için iki şıkta da seni işaretleyecektim, tipi de aklı da senden alsam yırtmıştım. Gittim aklı babamdan, tipi Erdal Dayımdan aldım. Ulan Erdal Dayı seçeneklerde bile yok, şıklı sınavda şık işaretlemek yerine, klasik sınavlardaki gibi cevabı yazmışım resmen."

"Takım çalışmasındaki Ş'yim oğlum ben. Arkalarda bir yerde kaynayıp gidiyorum yıllardır."

"İnsan börek yemeye giderken, İkinci bahar yaşıyor gönlüm... diye şarkı söyler mi? Bu nasıl mutluluk?"

"Ulan senin nasıl umudun olabilir o kızdan? Kız matematik olimpiyatlarına hazırlanıyor, senin matematik hocan sana attığı tokatları sayabilecek kadar iyi matematik bilmediğini söylüyor."

"Aslında yüzük sendeki bir şeyi, parmak bendeki başka bir şeyi temsil ediyor. Akıl almayacak bir küfür ettim sana da anlamadın. Mecaz var orda, sözelim de fena değildir. İyi iyi, soktuğum lafları anlamayacaksan ömür boyu mutlu mesut yaşar gideriz."

"Dayak yiye yiye dayak atmasını öğrendim sloganlarıydı buradakilerin benimki ise biraz değişikti, dayak yiye yiye dayak yemesini öğrenmiştim ben. Güzel dayak yiyordum, derim mi kalınlaştı ne olduysa artık aşırı bir kuvvete maruz kalmazsam temiz 2-3 saat dayak yiyebiliyordum."

"Sınav sonuçları okunurken nasılsa disipline gidicem diye bekleyen İbrahim, Ertan Hoca'nın kendisine 90 verdiğini duyunca o hafta Cuma'ya gitmişti."

"Annelerin dişlerini sıkıp yapmacık gülerek, oğlum yapma bak kızacak teyzen, demelerinin çok ileri versiyonuyla karşı karşıyaydım. Yanakları atıyordu annemin. Sen eve geç derken eliyle işaret ettiği eve bakıyordu herkes, ben ise eline bakıyordum."

"5 kişi geldiler beni dövmeye diğer 4'ü çekirdek yiyip kavgayı izledi, kavga bitince çekirdeklerini bırakıp hastaneye taşıdılar beni. Bana yardımcı olmak için getirmiş diğer 4 adamı."

"Ben de düşmanlarımla oturmuş çay çorba içiyor, onlara para kazandırıp güçlenmelerine yardımcı oluyordum. Zaten bir Ortadoğu ülkesi lideri ceketi giymediğim kalmıştı!"


 9/10
 (Kavgalı dövüşlü tespitli bol kahkahalı eğlence vaadi bol) 
Küsurat Yayınları, 13.00 tl, 217 sf, 2017




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Fi - Akilah Azra Kohen
Öncelikle belirteyim. Popüler kitaplardan hiç haz etmiyorum. Nerede çok satan bir kitap varsa uzak durmama sebep olur.  Güzel gelen bir şeyi kendin keşfetmen gerekir. Başkasına öykünmedikçe, bu gelenekleşir ve ciddi anlamda keyif vermeye başlar. 
Konumuz uzun süre en çok satanlarda yer alan Fi kitabı. Daha doğrusu Palahniuk'un Gösteri Peygamberi kadar güzel bir kitap olacakken Turkiye'nin en çok satan kitabı olarak kalan Fi kitabı. Burada tabii ki Türk okuyucularına elestiri var. Aslında kitabın içeriğinde bu kültürü de eleştiriyor ama bariz değil.
Neyse geçelim.
Dizisini izledikten sonra kitabına başlamak istedim. Bu bir gerçek. Konu ilginçti. Karakterler güzeldi. Akıcı olduğunu da duyarak 600 sayfalık kitaba giriş yaptım.
Evet, kitap akıcı, evet kurgusu güzel, hızlı okuyorsunuz, okumayı sevdiriyor. Konu da ilginç, üstelik Türkiye'de denenmemiş bazı yerlere değiniyor. Buraya kadar çok iyi.
Ama o nasıl bir dildir. Fecaat ötesi. Zeki olarak gösterdiği karakterlerin sözleri tamamen internette bulunan (akıl oyunu bile diyemeyeceğim) beylik laflardan oluşuyor. Kadınları tamamen ezme üzerine kurgulanmış. Kitaptaki tüm erkekler tanrısal görülüyor. Can Manay laf sokuyor, ama kadın aşık oluyor. Sarkazmdan bahsedelim, sarkastik bir karakter yaratırken gizemli bir iticilik katılmalı sosuna. Niyeyse tamamen itici, zekasından öte zenginliği ve elde ettiği güce tapan kadınları yansıtmış. Zekayı sürekli yeriyorum duramıyorum, çok da yüklenmemek lazım, bazı noktalarda hoşuma giden çok yan oldu ancak genel itibariyle bir Sherlock bir House dizisi karakteri benzeri bir karakter bekliyorum. O kadar zekaya takılmış bir hikaye üzerine dönüyor ki, gönlüm ermedi bu kadar sığ biçimde yansıtılmasına.
Okuyucuyu kazanma hareketlerini bırakıp daha spesifik olan konuya ve medya-güç eleştirisine yönelseydi daha çok severdim. Tabii daha az satardı o ayrı.
Mesela Bilge karakterine gelelim. Doğru ile birlikte Bilge ismi tamamen gönderme ve hiç yenilikçi değil. Ancak az kitap okuyan kitle isme bak çok güzel düşünmüş diyecektir orası ayrı. Bilge karakterinin süper ötesi bir zekaya sahip olduğunu ve patlamaya hazır gizlenmiş bir tohum olduğunu betimliyor. Fakat Bilge karakteri bir konuşuyor, ne bir zeka, ne bir hazırcevaplılık var. Şöyle cümleler var : 
Kendinizi 5 kelimeyle tanımlar mısınız diye soruyorlar.
Beş kelimeyle tanımlanacak biri değilim. diyerek 5 kelimeyle zekice! cevap veriyor.
Oof azalarak bitsin böyle şeyler dedim, sonra azalarak bitsin kalıbını kullandırdığı için bir kez daha kızdım :)
Diziden aldığım zevki yerle bir etti resmen. 
Ben böyle şeylere çok takılıyorum. Şaşırtsın istiyorum, allak bullak etsin. Ters köşeye yatırsın, kaldırsın oradan saha dışına atsın.
Diğer beğenmediğim konu imla konusu. Bir kitap düşünün şive ve ya başka bir deyiş farkı olmadan sürekli "Di mi?", "Burda" gibi yazımlar olsun. 
O yüzden yazıklar olsun. 
Edisyonundan, redaksiyona kadar hiç mi farkedilmiyor?

Peki kötü mü kitap?
Tabii ki değil. Okumayı sevdirebilecek türden. İlk kitap böyle olur. Reklam cinsellik üzerine yapılır, millet merak eder ve kitap patlar. 2. ve 3.kitabında da aynı etki vardı.
4. Kitap, onda da beklentiler büyük.
Edebiyat ve sıra dışı kurgu beklenmediği sürece mutlu edecektir.
Karakterler güzel, hikayen güzel, takıntılı durumları bulmuşsun. Ama hikayeyi birleştirirken, zekayı katmayı unutmuşsun sevgili Kohen.
Bir Borges, Bir Murat Gülsoy'un eline geçse bu hikaye, harikulade bir novella yapardı. 
Neyse, bu kadar çok şey yazdıysam bile beğenmişimdir. 
Bu da benim ters köşem.


"Bizi içimizdeki Tanrı'ya yaklaştıran şeyle, diğer insanlardan ayıran şey aynı; Merakımız... Potansiyelimiz merakımızdan doğuyor."

"Bilgi, korkak beyinlerde deneyimi öldüren bir zehir gibi yayılır, eğer sürekli bilgiye dayalı hareket etmeye önem verirsen asla özgürleşemezsin, özgürleşemezsen deneyimleyemezsin. Deneyimleyemezseni değişemezsin, değişemezsen asla senleşemezsin."

"Ben ne olduğumu biliyorum ne kadar olabileceğimi merak ediyorum."

"İlham bir insanın diğerine verebileceği en kutsal şeydir."

"Alkış, ona ihtiyaç duyanlar için yaratılmıştır. Bizim burada sessizliğe ihtiyacımız var ve tabii bir de müziğe, ger kalan her şey dışarıda kalabilir."

"Kimsenin asla saklanamadığı ama istediklerinde kendilerinden kaçabildiği bir rahim gibi, bu şehir dokunduğu her şeyi besleyip doğmalarına yardım ediyordu."

"O çocuklar kurban ediliyor! Toplum dediğimiz bu sistemin ürünleri onlar ve toplumun bir arada olması adına gerekli olan korkuyu yaratmak için açlıktan ölmeleri gerekiyor. Sizin insanların yemi onlar."


 7/10
 (Sürükleyici, akıcı) 
*Destek Yayınları, 20.40 tl, 600 sf, 2014



____________________________________________________________________
____________________________________________________________________

DERGİ GÜNLÜĞÜ
____________________________________________________________________
____________________________________________________________________




Ot Dergi #37

# Yıldızlar kaydı bütün gece, deniz çekildi. Ve ben bekledim seni, yıkılmış tüm kapılardan, bana vereceğin müjdeyi.
BEJAN MATUR - Bekledim

# Masal klasiğidir; prenslerin prensesi kurtarmadan önceki hayatına dair hiçbir şey anlatılmaz. Erkeklerin hikayesi kahraman oldukları an başlar.
# Masallarda kızların hikayesi mağdurluktan, erkeklerin hikayesi kahramanlıktan kaynaklanır.
SERAY ŞAHİNER - Masallardan Meydanara

# Sevdiği şeylerin yokluğuyla tehdit ve terbiye edilmiş yaramaz çocuklar, yetişkinlik dönemlerinde kaybetmekten korkan yaramaz çocuklara dönüşüyor. Kaybetmekten korkan insanlar evlenmez, risk almaz ve lens takmazlar.
KAAN BOŞNAK - Sayıklamalar

# Bir deftere karaladığım üç beş satırın, bahçedeki limon ağacının, ellerimi sürdüğüm şu klavyenin, komşunun yaygaracı çocuğunun, kütüphanemi doldurmasından cahilce bir haz duyduğum bunca kitabın bile ben öldükten sonra daha epey bir süre yaşayacak olduğu fikri aklımı başımdan alıyor. 
MAHİR ÜNSAL ERİŞ - Dördüncü Tablet

# Hükmen şehit ilan edip sizi cennete göndermeye niyetlenen devlete, vergisini istemeye geldiği zaman cennette vereceğim derseniz, size ne yapar? 
TURGUT YÜKSEL - Kent Rehberi
____________________________________________________________________
____________________________________________________________________



Penguen 1. Cilt #1-13. Sayı
Bu aydan itibaren Mizah dergilerine, ilk sayılarından bu yana gelişimini görebilmek adına başladım. Tabii ki vakit buldukça, cilt cilt yorumlayarak gideceğim. Herhangi bir blogda ya da sosyal mecrada da bu tarz bir incelemeye rastlamadım. Halbuki okunan her kitabın, derginin ufak da bir incelemenin yer alması, bilgilendirme anlamında etkili olacaktır. Neyse sözü uzatmadan alıntılara ve dikkat çeken noktalara başlıyorum: 

# 2002 yılında Leman'dan ayrılan birkaç çizer tarafından kurulmuş Penguen. İkon çizimi Selçuk Erdem'e ait. Zaten kurulurken demirbaşlarından birisi olmuş Erdem. Tabii o dönemler Tayyip Erdoğan'ın yeni vizyona çıktığı yıllar. Dergi yönetimi hemen tepki anlamında bir çok karikatürü yayınlamışlar.


# Çizerlerin ilk karikatürlerini yayınlamışlar, çok güzel bir detaylı 15-16 yaşlarında çizdikleri ile şimdikiler arasında dağlar kadar fark var.
# Serkan Altuniğne daha ilk sayıdan amatör çizerler arasına girebilmiş. Daha sonra kadroya geçiş sürecinin nasıl olduğunu izlemek güzel olacak :)

 

# Met üst bildiğimiz gibi, yine kadın erkek ilişkilerine paldır küldür giriyor...

 

# İlginç bir anekdot, 2012 yılında AKP ve CHP iki partiyle parlamentodalar. Yaklaşık %55 oy baraj altında kalmış.





____________________________________________________________________
____________________________________________________________________




Tuhaf Dergi #1

# Ha bir de galiba; cenaze törenleri gidenlerimizden çok kalanlarımız için.
AHMET MÜMTAZ TAYLAN

# İki parmağıyla sıktı sivilcesini. İrin aktı, izi kaldı. İki güne geçer nasılsa diye düşündü, üzerinde durmadı. Kendini bir bok sanan, içi irin dolu ne varsa en fazla iki gün iz bırakıyordu bu canına yandığımın dünyasında.
BURAK AKSAK - Vasıfsız Eleman

# Eğer belli bir ekonomik düzeyin altındaysan ve eğitim sistemin tamamen çökmüş durumdaysa, politikanı insanları birbirine düşman etmek üzere kurarsın...
# Bana sorarsan, şu an dünya dev bir propaganda bakanlığı. Hepimiz de bu bakanlığın memurlarıyız. İstifa edenler var, bir de çalışmaya devam edenler var. Zaten istemesen de propaganda bakanlığının memuru olarak doğuyorsun.
# 2000 kişilik salonu 5 dakikada nasıl boşaltacaksın? Yangın çıkarıp tek bir kapı göstermen lazım. Orada böyle "Exit" yazacak, buradan çıkın diyecek. İşte propaganda böyledir. 10 ayrı kapıdan girdiğin salondan, tek kapıdan birbirini ezerek çıkarsın.
# Bir insana yapabileceğin en büyük kötülük onu her boku bildiğine inandırmaktır.
HAKAN GÜNDAY - Propaganda

# Günler geçti, aylar, yıllar geçti, şehre taşındık, hep bekledim, abim sustu, abim sustu ben de sustum. İnsan böyle zamanlarda daha iyi anlıyor; aile bir mezarlık gibidir bazen, içine gömüp unutabilirsin her şeyi!
LEVENT KAZAK - Et

# Artık çarpım tablosunu ezbere bilmemek bir eksiklik değil, tam tersine bir hafiflik. 
REHA ERDEM

# Sanat gibi birleştiren kavramlar yerine politika gibi bölen eylemler yasaklansın. Tiyatroları kapatmadan yaşamakta zorlanıyorsanız, arada bir de meclisi kapatın. 
MERCAN DEDE - Ne İçin Varız?

____________________________________________________________________
____________________________________________________________________




Ot Dergi #49

# Yaşamın anlamı gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur.
GÜNDÜZ VASSAF - Ot Sözlük

# 20.asrın ikinci yarısından itibaren, savaşlarda ölen sivil sayısı, asker sayısının 10 katıdır. Modern savaşlarda en güvenilir yer ordudur.
MURAT MENTEŞ - Kolay Sorular Zor Cevaplar

# 2011'de Afganistan'ın Kandahar Hapishanesi'nden 500 kişi birden kaçmış, geriye 6 mahkum klamış. Benim için asıl hikaye o kalan altı kişidir.
BAHADIR CÜNEYT YALÇIN - Palamarı Çözmek

# Şu dünyada iki trajedi vardır : 1) İstediğini elde edememek. 2) Elde etmek
# Aşk, kendini aldatmakla başlar, başkasını aldatınca da biter.
OSCAR WILDE - İnsanın Asıl Erdemi, İtaatsizliktir

____________________________________________________________________
____________________________________________________________________



KaraKarga Dergi #9


# Başarı basamaklarını bir bir çıkarken, asansör olduğunu fark etmek.
# Dondurma ve çiğköfte gibi iki alakasız beisni sürekli yan yana görmek, feci canımı sıkıyor. Neden iş kuran adamlara girişimci deniyor daha iyi anlıyorum. İnsanın mantık eşiğine böyle girişilmez.
ALPER ÇELİK - Otomatik Patlıcan



# Alttakiler demokrasi [barış, özgürlük, eşitlik] ister.Tepedekiler ise güç, yetki ve imtiyaz ister. İmtiyazlı ve güçlü kesimler, hiçbir zaman demokrasiyi sevmedi.
Unutmayalım ki bir toplum ne kadar özgür olursa, şiddetten o kadar uzaklaşır.
#Baskıcı rejimlerde, gücü eleştirenler ya iftiraya uğrar, işten kovulur, hapse atılır veya öldürülür. Güçlüyü eleştirirseniz sizi halk düşmanı, hatta insanlık düşmanı olarak nitelendirirler.
#İnsanlar, krize son vermesi için, krize sebep olanları seçiyor. Politikacılar, zenginlerin yalanlarını fakirlere söyleyerek zengin olurlar.
# Güçlüler, sömürülenlerin bilinçlenmesini, konuşmasını, harekete geçmesini asla istemez. Her devlet, en yakın tehlike olarak kendi halkını görür.
Noam Chomsky - Hak Talep Et, Geri Çekilmeyi Reddet





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤







➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


DERGİ DAĞILIMI




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


YAYINEVİ DAĞILIMI



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


2017 OCAK - 2017 NİSAN 
OKUNAN KİTAPLAR & DERGİLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder