4 Temmuz 2019 Perşembe

2019 Temmuz Ayı Okuduklarım

_____________________________________________

2019 TEMMUZ AYI ÖZETİ
_____________________________________________


      

      

      

_____________________________________________



Fazla Sıfır Beş Ucun Var mı? - Onur Gökşen

Onur Gökşen'in 80'ler serisinin ikinci kitabı "Fazla Sıfır Beş Ucun Var mı?". Diğer iki kitap gibi çocukluk anılarında hüzün ve mizahın fazlasıyla içiçe geçmesiyle birlikte retro pasteli bir tonda kitabı okuyorsunuz. Kardeş Mert'e biraz daha fazla kızsak da, daha fazla malzeme yer alıyor. Sıralamayı nasıl yaptığını hangi kitapta hangi bölümleri koyduğunu bilemiyorum ancak 3 kitabın da ortak yanı 15-20 senelik bir dönemi kapsıyor olması.

"Eğer hayallerini öldürürsen hayat da seni öldürür."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Yabancı Dil Nasıl Öğrenilmez? - Ali Işık

Konuya girmeden önce hemen söylemek istiyorum, bir araştırma kitabının (eğer akademik anlamda yayım hedefi gütmüyorsa) basımında "Dr" ibaresi yer alması beni fazlasıyla rahatsız ediyor. O zaman misal Murat Gülsoy da Müh. Murat Gülsoy yazsın kitaplarına. Böyle durumlar kitabın içeriğinden çok ambalajına yapılan yatırım gibi gözüküyor. Neyse geçeyim içeriğe. Yabancı dil konusunda orta yaşa yaklaşmış ve "edinim" anlamında kendimi geliştirmiş biri olarak kitaptan beklentim bir kaç püf noktası öğrenmekti. Algınız varsa ve sadece dil bilgisi okuyarak dil öğrenilmeyeceğini biliyorsanız (ki bunu bilmeyen varsa zaten öğrenmesin bir zahmet) bu kitap size hiçbir şey katmayacaktır. İzleyin, dinleyin hatta aynı şeyleri defalarca dinleyin diyor kitapta şaka gibi. Tamam Sayın Ali Bey, pardon doktor Ali Bey, makalelerden alıp kimi zaman iki kimi zaman üç kez yazdığınız paragraflar ile bir kitap çıkarmışsınız. Yabancı dil nasıl öğrenilmez sorusunun cevabını vereyim, bu kitabı okuyarak öğrenilmez mesela.





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





Ve Ateş Bizi Tüketiyor - Murat Gülsoy

David Lynch filmi izler gibi bir kitap okudum. İlginç bir girişle başlayıp gittikçe sıkan, sıktıkça ilginçleşen ve güzelleşen, güzelleştikçe karanlığa sizi çeken ve finalinde dehlizi iliklerinizde yaşayacağınız bir hikaye olmuş "Ve Ateş Bizi Tüketiyor" 
Sonundaki güzel sürprizleri bozmayacağım fakat konusunu bir insanın geçmişle yüzleşmesi ve özlemi olarak özetleyebilirim. Gülsoy'un bir tekniğini programın birinde izlemiştim. Önce 5 cümle yazıp sonra her cümleden sonra birer cümle daha yazıyor. 10 cümlede, her 2 cümleden sonra birer cümle daha yazıyor. Bu böyle giderek 25 cümle olduğunda paragrafı tamamlıyor. Muhtemelen betimlerin etkileyiciliği bu teknikle sağlanıyor fakat sıkıcılık artıyor. Sıkıcılık öveceğim aklıma gelmezdi fakat kitabın en güzel yanı bu.

"İnsan bazen bir hikayenin içinde sıkışıp kalıyor. Üstelik bunu anlatana kadar farkında bile olmuyor. Çevremi saran görünmez duvarların bu hikaye olduğunu şimdi anlıyorum."

"Zihnimiz her şeyi hayal edebilen en müthiş şeydir evrendeki. Her şeyi... Bir tek şey hariç. Nedir o biliyor musunuz? Bilinç kendi yokluğunu hayal edemez."

"Genç kız heyecanla konuşuyordu, araya girmek istemedim, yanakları kızarmıştı, hikayesini anlatırken her şeyi baştan yaşıyor gibiydi. Belki de o yüzden anlatırken anlatıp duruyoruz hikayelerimizi, tekrar tekrar yaşamak için."

"Suçluyla özdeşleşen normal insan, tırnak içinde normal tabii, suçlu cezalandırıldığında bir rahatlama hisseder; çünkü kendi içinde de o suçu işlemek isteyen biri vardır. Yeterince cesareti olmadığı için suçu işlememiştir ama şimdi bu cezalandırılan suçluyla özdeşleşerek suçu işlemiş ve karşılığında cezalandırılmış gibi bir ruh durumuna girer. Bir nevi catharsis."

"Ben tanrı olsaydım... Düşünüyorum da... Yarattığım her insanın her şeyi benim yaratmış olduğuma inanmasını mı isterdim acaba? Sanmıyorum. Hayır. Düşünsenize, yarattığınız karakter, çevresini saran her şeyin kurmaca olduğuna inanıyor. Saçma. Sıkıcı. Yarattığım karakteri bile inandıramamışım kurduğum dünyanın gerçekliğine. Doğrusu bu hiç hoşuma gitmezdi. Ben bir tanrı olsaydım..."





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤






Çerçialan - Gamze Arslan

Yarattığı tuhaf konuları, beden, organ ve ruh hatta cansız varlıkları insani özellikler katarak (bir nevi deyim aktarması) şeklinde geçen öyküleri ile daha ilk kitabında Yaşar Nabi Öykü ödülüne layık görülmüş. Çok da yakışmış kanaatimce. Bir çok eleştiri geliyor anlamsız bir kitaba neden ödül verildi diye ancak bunu (kitabı anlamsız kılmayı) okuyucuların kalite düşüklüğüne bağlıyorum.
Öykülerin konularını veririm genelde böyle incelemelerde ancak sürprizleri bozmak istemiyorum, çünkü her hikayede yer alan karakterlerin insan olup olmadığını, ya da neyi metafor olarak kullandığını kestiremiyorsunuz.

"Şehrin bir önemi yok, eğer intihara meyilliysen önce bir parka gidersin! Park şehrin içinde intihara meyillileri kendine çeken bir mabet gibidir."

"Bir nasır neden kanar? Çünkü ayak serçe parmağı yüzük parmağını seviyordur da ondan."





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Yönetim 2.0 - Kolektif

Harvard Business Review dergisi yıllarca inovatif biçimde özet sunumlar ile iş hayatının en yeni çözümlerini bize aktarıyor. Yönetim 2.0 kitabı ile de Kendinizi, işinizi ve çalışanlarınızı yönetmenin, liderlik etmenin yollarını anlatıyor. Her sayfa bir makale özeti, her sayfa ayrı bir kitap özeti gibi. Öz bilgiler ile sıkılmadan işinizi daha verimli yürütmek için bu kitaba başvurabilirsiniz. Sadece bu kitapla kalmayıp Harvard Business Review'in diğer tüm kitaplarını ve hatta dergilerine göz atabilirsiniz.

"Meseleyi gereğinden fazla düşünmek bu endişeyi beslemeye hizmet eder. Bunun yerine, istediğinizi almışsınız gibi davranın."

"Daha fazla eğlence arıyorsanız işinizi, ekibinizi veya işyerinizi iyileştirecek yeni bir proje üstlenin."

"Her ay iki eski iş arkadaşınızla buluşun."

"becerilerini geliştirmeye çalıştığınızı bilen çalışanlar sadık olurlar."

"Kendi pozisyonunuzdan bir daha başlasanız ne yapacağınızı düşünün. Eğer bu, işteki ilk gününüz olsaydı ne yapardınız?"

"İnsanları yönetmeyin, onlara kolaylık sağlayın."

"Zeki insanlar bir liderin sözünü olduğu gibi kabul etmezler; onlardan bir şeyi yapmalarını neden istediğinizi anlamaya ihtiyaçları vardır. Zeki insanlar unvanlardan etkilenmezler. Bu insanlara ne yapacaklarını söyleyin, nasıl yapacaklarını değil. Zeki insanlar işleri nasıl yapacaklarını kendileri çözmekten zevk alırlar ve hemen hemen her zaman meydan okuma için ayağa kalkarlar."

"İnsanların anlamayacağını farz etmek yerine, sizinle aynı kurumsal ve finansal çok yönlülüğe sahip olmayanlara bile ayrıntıları açıklamanın yollarını bulun. Eğer anlamıyorlarsa da sizin işiniz bunu onlara açıklamanın bir yolunu bulmaktır."







➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Yap Bi Babalık - Can Yılmaz

Benzetmede hata yapabilirim ama Can Yılmaz'ın hikayelerinden Aziz Nesin hikayesi okuyormuş hissiyatı alıyorum. Bir olay karşısında ısrarla absürd mizahın üzerine giden Yılmaz, bu kitabında da bir çok hikayede gülümsetti. Özellikle Kara Perşembe, Alçak Gerilim hikayelerindeki alkolik esnafa fazlasıyla güldüm. Karakterler oldukça samimi ve aramızdan. Sürpriz sonlu hikayeler bir süre sonra artık tahmin edilebilir olmaya başlasa da Can Yılmaz bir kitap takip ederken rahatlıkla okunabilecek 2.alternatif olabilir. 

"Kazanın hikayesini anlattı bir rakı sofrasında. Camdan çıkmışım, sonra arabaya baktım yattığım yerden, zaman zaman hatırlıyorum. Vay be demiştim, adama bak, nasıl vurmuş güzelim arabayı. Halbuki vuran benim ha. Hale bak ya. Allah bu içkinin belasını versin."





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





Ayağına Taş Değmesin - Birol Tezcan

Birol Tezcan'dan yolda geçen hikayeler. Sadece fiziksel olarak yola çıkmak olarak algılamadan, kişisel olarak da bir yolculuk halini anlatıyor hikayelerde. Genel itibari ile acıyla yoğurulmuş olsa da bazı öyküler kara mizah içeriyor. Hikayelerin ortak noktası, endişe ve ölümü taşıyor. "Ağabey" hikayesi en etkilediğim öykü oldu. 

"Bu arada etrafa bakıyordu genç kadın, güzelmiş yaşadığınız yer dedi. Gülümsedi kadın, ama benim değil, yarın giderim buradan. Olsun dedi genç kadın, gittiğiniz her yer sizin. Siz istediğiniz sürece."

"İnsan bir eşeğe bakıp ağlayabilir kimi zaman. Bunda şaşacak bir şey olmamalı. Bazen bir kediye, belki de bir köpeğe bakarak da ağlayabilir. Bir kuşa ağlayabilir örneğin, ötüyor diye. İnsan ağlasın, ağlamak güzel bir şeydir. Ağlayabildiği için güzelleşebilir insan."

"İnsan dedim, mutsuzluğunu kendi seçiyor. Mutluluğunu nasıl seçiyorsa, mutsuzluğunu da öyle seçiyor. Herkes kendini ikna ediyor. Kimse kimseyi hiçbir şeye zorla inandırmıyor. İnsan kendi inanıyor."

"Paran ar mı diye sordu sadece. Her zamanki gibi. Para vereceğinden değil, baba olduğundan sormuştu. Ay başını zor getiren bir insan size, paran var mı diye soruyorsa, parası yoktur. Varsa verir zaten. Sormaz."

"Babam yıllar önce gitti bir emirle... Annem kendisi gitti... Ben bir kez babamı uğurladım, büyümedim... Bir kez annemi uğurladım, yaşlandım... Daha kimsenin gidişi dokunmaz bana."

"Bir kitapta okumuştum. Babandır, ne yapsa yarandır..."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Bilinmeyen Sular - Mevsim Yenice

İlk kitabında tarzı ile diğer öykü yazarlarından duygulara farklı dokunuşlarla hitap edip diğer yazarlardan sıyrılan Mevsim Yenice, gündelik hayatta aslında çok içinde bulunduğumuz fakat yaklaşmaktan imtina ettiğimiz sulara bizi tekrar atıyor, ilk öyküdeki babalık meselesinden (baba olmaktan korkma duygusunun oluşabilmesi için evvela bir babadan gelebilme) belliydi bizi travmalarımızla karşılaştıracağı. Karşılaşmalar, terk etmeler, gidememeler, söz sanatı olmadan dupduru cümleler. Akıyor gidiyor öyküler. Her öykü sonunda düşünmeye sevk ediyor. Oldukça başarılı bir yazar kazandı ülkemiz. Tüm kitaplarını merakla takip edeceğim artık.

"Terliydiler, nemliydiler belki de. Eğer öyleyse o yapışkan hisle birbirlerine sarılmaları ne garip bir huzurdu. İnsan sadece çok yakın hissettiği, terinden bile tiksinmediği birine yapabilirdi çünkü bunu."

"Nereye gideceğini sormuyorum. Çünkü ikimiz de biliyoruz; gitmek gitmektir, neresi olduğunun önemi yok."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Lyon'da Düğün - Stefan Zweig


Psikolojik çözümlemenin üstadı Zweig'tan kısa ama çok etkili 3 öykü görmekteyiz bu kitapta. İlk hikaye "Lyon'da Düğün" bir Fransız devrimi sırasında yaşanan kaosta insanların umutlarını yeşerten bir aşk hikayesi. İkinci hikaye "İki Yalnız İnsan", acılarını birbirlerine göstermekten çekinmeyen iki insanın oldukça kısa sürede birleşmelerini aktarıyor. Son hikaye ki bana göre en iyisi olan Wondrak'ta ise Zweig'ın savaşın acımasız yüzünü anlattığı, savaşın gereksizliğini bize anlattığı hikaye olmuş. Bu hikayede ayrıca toplumdaki güzellik anlayışı sorgulanmış.

"Mahzendeki hükümlüler, yeni gelenlere soğuk soğuk baktılar, çünkü insan doğasının bir garip yanı da her yere çabucak uyum sağlaması, geçici olarak bulunduğu yerde kendini evinde hissetmeyi bir hak olarak görmesidir."

"Kız yine hızlı hızlı konuştu. Çünkü acısını azaltmak istemiyordu, acı çeken herkes gibi acı çekmekten memnundu."




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


______________________________________

DERGİ GÜNLÜĞÜ
______________________________________






______________________________________

BONUS





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

DERGİ DAĞILIMI




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

YAYINEVİ DAĞILIMI




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤


2019 OCAK - 2019 ARALIK
OKUNAN KİTAPLAR & DERGİLER



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder