_________________________________
2021 HAZİRAN AYI ÖZETİ
_________________________________
_________________________________
Aşk, Büyü Vs.
Ülkemizde daha önce eşine sadece birkaç kez rastladığım bir konuyu gördüğüm için memnunum. Önce bundan başlayayım : konumuz 2 eski yakın arkadaş olan 2 kadının yaşadığı yakınlaşmanın yıllar sonra sirayet eden aşkını anlatmakta. Gay var diyerek kaçan izleyiciden sıyrıldıysak olumlu yanlarını belirltelim, zira olumsuz yanları da ziyadesiyle fazla. Olumlu yanların biri Selen Uçer, harika bir performans, istenilenden çok daha iyisini gerçekleştirmiş bizi aşka inandıran tek unsur. Diğer olumlu durum ise kamera ve yönetmenlik. Huzur dolu ve istemsiz bir sukünet getiriyor kamera açıları. Adanın tüm imkanları çok iyi kullanılmış. Olumsuz yanlardan biri maalesef senaryo. Ümit Ünal harika bir senaryo yazarı bunda hemfikiriz, ancak çok daha özenli olması gereken bir metinde çok falso var. İnandırıcılık maalesef azalıyor bu metinlerde. 2 kadın aşkı çok daha yavaş çok daha "işlenik" bir tablo gibi olmalı. Kavgaya, tartışmaya, rutin 2 aşık muhabbetine yem edilmemeli. Bana göre tabii. Fikir orijinal, uygunalış da çok başarılı olsa tadından yenmez bir film olacakken yine de nahifliği nedeniyle güzel bir film çıkmış. Nicesi daha da güzel duygulara. İçtenliğe, anti-nobranlığa.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Trainswreck
Bu film niye bu kadar uzun. Ne anlatıyor bakalım. Kadın sinir bozucu bir bencil, erkek ise mükemmeli oynuyor. Karakteri tanımamız yarım saat kadının kendisinin farkına varması 1 saat ve adama yaptığı şerefsizlikleri çözmesi yarım saat. Burada kadının kendisinin farkına varması konusunu çıkardığımızda filmden bir şey kaybetmeyiz. Başı ve sonu güzel olan (esprilerin de dozu çok yüksek) bir filmi hikaye de anlatalım diyerek baltalamış Judd Apatow. Apatow'un hikayeleri genelde izlettirir ancak filmin yarısını saymazsak beni baydı. Oyunculuklar da eh işte kıvamındaydı. Yani görülecek tek şey anti-romantizm şakaları. Onun için de izlenir mi siz karar verin. Boş vakitte gideri var.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Death of a Virgin and the Sin of Not Living
4 Ergenin bakirliklerine son verme hikayesini anlatan filmde, Lübnan hayatından kesitler veriyor. Muhafazakarlık, gençlik problemleri ve hayat ile ilgili bir çok noktaya değiniyor. İçsel monologlarla ilerleyen bazı sahneler ise vurucu. Bir çok karakterin monologlarını dinliyoruz kimi zaman ve bu hikayeler gerçekten ilginç ve gerçek. Bu haliyle bile ne için yaşıyoruz sorusunu sordurtmaya yetti ki bir film size bir soru sorduruyorsa başarılıdır. Filmin en büyük sorunu, ergenlerin yaş olarak doğru seçilmemiş olması. 30 yaşından büyük kişilerin ergenleri oynaması filmin havasını aşağı çekiyor sanki.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Wheel Of Fortune and Fantasy
Çarkıfelek misali savrulan hayatlarımızın kime denk geleceğini bilmeden yaşamak, bulduğumuza aşık olmak, bazen özlemek. Bu duyguları içeren 3 ayrı film, feleğin çemberinden geçmesi misali duru bir anlatımla genellikle monolog üzerine gidilmiş sahnelerle gayet temiz bir anlatım yakalamışlar. İlk hikaye elde edilmezliğin çekiciliği, ikinci hikaye cinsel dürtülerin rüzgarın ters estiği zamanlarda yüze çarpmasını, son hikaye ise yalnızlığımızı bize hatırlatıyor. Başarılı müzik seçimleri ile de unutulmaz bir film deneyimi yaşatıyor. Ben beğendim. Denk gelirseniz izlemenizi tavsiye ederim.
___________________________________________
Dizi Günlüğü
___________________________________________
Metot
Birkaç sene önce Ankara Devlet Tiyatrosundan izlediğim ve oldukça beğendiğim tiyatro oyununu Gain'de görünce hem Gain'in premium paketiyle tanışmış olduk hem de dizi haline getirilmiş bir oyunun nasıl olabileceğini gördük. Konu zaten iş dünyası ve hırslar ile ilgili olduğu için ilgi çekici özellikle beyaz yakalı diye nitelendirilen kişilerin hoşuna gidecektir. 2 oyuncu güzel bir performans vermişken 2 oyuncu çok etkileyemedi. 4 bölüm biraz uzun olsa da ben heyecanı diri tuttuklarını ve güzel bir iş çıkardıklarını düşünüyorum. Umarım izleyeni bol olur ve benzer işler görmeye devam ederiz.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Anna Karenina
Antalya 11.Tiyatro Festivali kapsamında izleme fırsatı bulduğum Anna Karenina, epik bir hikaye sunuyor. Güzel yanlarına geçmeden önce eksikliklere değineyim. İyi niyetle çalışılmış, pandemi döneminde tiyatrosuz bırakmamak için uğraşılmış. Öncelikle tebrikler emeği geçenlere. Ancak diyanetin bütçeleri her sene artarken Kültür Bakanlığına aktarılan paraların (sanırım ve umarım) yetmemesi nedeniyle şehrin göbeğinde açık havada temsil açılması oyunun seyir zevkini olabildiğince aşağı çekmiş. Ses teknisyenleri muhtemelen farkındadır durumun ancak hoş değil. Üstelik herkes tiyatroya susamışken, seyirciyi cezalandırmak gibi olmuş. Oyunu temsile koyanlara da yazık. Oyuncuların rolün ağırlığını kaldıramadığını düşünüyorum. Anna Karenina sahneye çıktığında parmakla gösterilebilmeli, ancak normal bir metin oynuyormuş havası vardı. İyi gördüğüm durum ise, müzik kullanımı ve sahne kullanımıydı. Bir kaç sahnede zekice hazırlanmış dramalar vardı. Danslar ve ritim hoşuma gitti. Denk gelirseniz atmosferi iyi bir ortamda izlenebilir bir seviyedeydi kısacası.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
FİLMLER & DİZİLER & SAHNE SANATLARI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder