_________________________________
2021 KASIM AYI ÖZETİ
_________________________________
_________________________________
Cemil Şov
Çekildiği yılda beğeni kazandıktan sonra Fungogo projesine dönüşerek uzun metraja dönen Cemil Şov, aslında senesinde çıkabilseydi büyük ses getirebilecek bir iş olurdu. Fakat şu dönemde yerli Joker yakıştırması yapılabilecek yüzeysellikte kalıyor. Bir güvenlik görevlisinin hayatta yer edinebilme çabası sırasında gitgide "kafayı yemesi" olayını anlatıyor film. Kısa film olarak derinlik çok fazla verilemiyor doğal olarak. Uzun metrajı da görmek gerekiyor asıl yorum için çünkü yerli filmlerde vaadedilmiş "ilk defa" göreceğimiz bir çekim tekniğinden bahsediliyor. Yakın zamanda onu da izleyip halkayı tamamlamayı düşünüyorum.
The King of Staten Island
Judd Apatow 2010'lu yıllardan sonra hızla artan farkındalığa pek adapte olamayan, politik doğruculuğu da beceremeyen, şovlarında sıkça cinsiyetçi esprileri ile gündeme gelen bir yönetmen/senarist. Beni rahatsız etmiyor o ayrı. İlişkiler konusunda baktığı nokta gerçekçi en azından. Son filminde ise matematiği tutması garanti bir senaryo ile balşıyor. Aylak bir genç, aileye yeni giren bir ebeveyn ile kendini bulmaya çalışıyor. Bütün bu karmaşada "itfaiyecilere gösterilen büyük selam"ın altını geçmişte ölen itfaiyeciye ithaf ederek doldurmaya çalışması oldukça sığ kalmış. Başrol oyuncu sinir bozucu olmasına rağmen biraz sempatik kalabilirdi, ben çok itici buldum ısınamadım. Onun dışında Apatow senaristliği işliyor, çoğu yerde eğlenceli bir film izliyorsunuz. Klişelerden kurtulabilir artık umarım bundan sonra.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Drinking Buddies
İçinde arkadaşlık geçen aldatma hikayelerini severim. Bir de üstüne "Drinking" aktivitesi varsa o film kaçmaz. Doktor House'daki güzeller güzeli Olivia Wilde de olunca keyifle başladım filme. İlk olarak drinking ile ilgisi yok filmin, ilgililerine duyurulur. İkincisi arkadaşlık olayı gayet dozunda ve tatlıydı. Aldatma olayı beklediğim etkide olmadı. Final ise tam da beklediğim gibiydi. Oyuncular için izlenebilir.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Fun Size
Chill film izleme ihtiyacını karşılaması için izlediğim Fun Size küçük çocuk üzerinden mizahı kuran, bir gecede olayların karıştığı ve ilişkileri de içine dahil eden bir gençlik filmi. Bu tarz bir filmde 4-5 kez kahkaha atamadığım zaman filmin aslında çok da istenilen seviyede olmadığını anlıyorum. Zaten ezik çocuk, popüler çocuk, tüm kızları instagirl yapar bir anlatım benim fazla hoşuma gitmiyor. Son sahne harici (ki o da bonustu) gülemedim, öyle boş boş izledim. Pazar uyandığınızda uyuklarken izleyebileceğiniz bir film olabilir.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Titane
Senenin en tartışmalı filmi. Çok açık. Cannes'da aldığı büyük ödül sonrası gözlerin çevrildiği filmi, Mubi'nin özel gösterim ile izleme fırsatı buldum. Film güzel mi? Bence değil. Ama izlenmeli mi? Kesinlikle. Açalım biraz daha. Body horror diye bir türün oluştuğu, bir beden üzerinden korku unsurunu yaratıp, seyirciye hiç eyvallahı olmayan bir çekim-müzik-atmosfer tekniği ile çatır çatır hikaye anlattığı, hiçbir şeyi kanıtlamak ya da ikna etmek zorunda kalmadan bir dünya çizmiş yönetmen. Bu açıdan değişik bir film olduğunu söyleyebiliriz. Ama ne anlattığı ya da neyi amaçladığını bir çok izleyen farklı yorumlasa da ben iletişimsizliğin yarattığı ve anti-hümanist bir bakışa sahip yarı insan-yarı metal bir ruhun gitgide katılaşması ve doğurmak istemediği dertlerini dışa yansıtması olarak yorumladım.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
I Was, I Am, I Will Be
İlker Çatak basit hikayeleri, tüm sadeliği ile güzel biçimde yansıtabilen bir yönetmen. Bu filmde de Türk-Alman ilişkilerine içeriden bir bakış açısı sunarak, göçmenlik, turizm, hayat standartları ve hayaller üzerine belli eleştiri ve sorgulamalar yöneltiyor. Baran'ı oynayan oyuncunun amatör-profesyonel arası bir geçişle oynaması samimiyeti artırmış, senaryonun düpedüz ilerlemesi ve iniş çıkışların çok etkisinin olmaması nedeniyle sonlara doğru sıkabilir biraz ama ben keyifli biçimde takip ettim. Görüntü konusunda da ben yönetmeni başarılı buluyorum.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Beni Çok Sev
Oyunculuklar güzel, fikir güzel ama neden senaryoyu bu hale getirdiniz? Unutulmaz güzel bir film yapacakken, ikinci bir "Eşkiya" öyküsü çıkmış. Türk seyircisinin ağına düşmüş film. Filmin süresi fazlasıyla uzun, ara sahneler gereksiz. Hikayeye etkisi olmayan tüm sahneler çıkarılsa etkisi artacak halbuki. Artık şu bir olayı sunarken başka destekleyici görseller sunmayın. Seyircinin zekasına güvenin bir kere de ya. Net olun, durumu abartmayın. Mis gibi işi vasat bir şeye döndürmüşsünüz. Sarp Akkaya'nın yerinde olsam, performansını hiç ettikleri için dava açarım.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
The Worst Person in the World
Joachim Trier, Oslo manzaraları eşliğinde yine yapmış yapacağını. Oslo :31 August'tan sonra benzer bir karamsar-umut döngüsü içerisinde bu sefer bir kadın bakış açısıyla ilerliyoruz. Bir ilişkinin 12 dönemini tablolar şeklinde sunarak hem sanatsal bir dokunuş katıyor hem de gerçekçi senaryosu ilişki belgeseli sunuyor. Kadın oyuncu müthiş. Destekleyici erkek performansları çok yerinde. Tek eleştirim, sonlarda doğru yapılan duygu sömürüsüne doğru ilerleyen yapı olabilir ama oradan da çok şık bir çalımla sıyrılmış yönetmen. Ayrıca belirtmek isterim, bir yerde post-feminist diyalog geçiyor. Duygularıma tercüman olmuş resmen, görünürde haksız olmasına rağmen bir görüşün sunuşunun bu denli haklı olması konusunu bu şekilde yazabildiği için Trier'e tebrikler. Yılın en iyi filmlerinden biri.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
Sen Ben Lenin
Film, bir kasabaya Lenin heykelinin kıyıya vurmasının ardından yaşananları konu alıyor. Bir dedektiflik hikayesi ve tek mekanda geçiyor. Bu bilgilerden sonra kısa kısa iyi ve beğenmediğim yanlarına geçiyorum. Senaryoda Barış Bıçakçı'nın olması büyük avantaj (bkn: İşe Yarar Bir Şey) incelikli bir diyalog yaratılmış. Oyuncu kadrosü süper, cidden şampiyonlar ligi. Akış hızlı, geçişler başarılı. Solculuk eleştirileri tatlı. Amma velakin kötü yanları da çok bana göre. Dedektifler çok karikatürize ve küfürler samimiyetsiz. Verilen metaforlar hiçbir şekilde anlaşılmıyor. Güldürmesini düşündükleri kısımların hiçbiri işlemiyor. (Binnur Kaya kendi çabası ile birkaç yerde reaksiyon alabiliyor.) ve en kötüsü de finalden hiçbir şey anlaşılmıyor. Kendimi zorladım, yorumlara baktım. Kimsenin bir şey anlamadığı bir finalle bitiyorsa bence iyi bir film yapılamamıştır.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
___________________________________________
Dizi Günlüğü
___________________________________________
Yeditepe İstanbul
20 yıl sonra tekrar başladığım dizi su gibi akarak kısa sürede bitti. Mahalleyi özlemişim. Zuhal Olcay'ın dahil olup da beğenmediğim bir işi dahi yok. İçinde yaşamak istediğiniz yerlerin başında gelebilecek, gecekondudan bozma olmasına rağmen müthiş bir enerji ile sizi sarabilecek karakterlerin bulunduğu bir dizi Yeditepe İstanbul. Unuttuğumuz bazı hisleri tekrar yaşatan, boğazda yumrular içinde bitireceğinize garanti verebilirim. Aşk hakkında da büyük sözler söylemesine rağmen altını dolduran bunu yaparken de abartıdan uzak hali ile harikulade bir senaryo eşliğinde süper müziklerle hafızalara kazınan bir dizi.
➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤
OCAK-ARALIK İZLENEN FİLM ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI
2021 OCAK - ARALIK İZLENEN
FİLMLER & DİZİLER & SAHNE SANATLARI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder