5 Ekim 2021 Salı

2021 Ekim Ayı İzlenenler

         

_________________________________

2021 EKİM AYI ÖZETİ
_________________________________
      

   
      

      

      


   

_________________________________




Kafes

Antalya Film Festivali (Altın Portakal) filmlerinden Kafes, sıkışmışlığı anlatması gereken bir film. Gereken diyorum çünkü ana rotası sağlam olmasına rağmen besleyici unsurların hiçbiri işlemiyor. Ana karakterin, ana hikayesi, dertleri anlaşılmıyor. Borcunun neden olduğunu anlamadığımızda içselleştiremiyoruz, üstüne borç nedeniyle yaşadığı sıkıntıyı alamıyoruz. Yan karakterlerin ana hikayeye hiçbir etkisi yok. Bir tek Murat Kılıç'ın oynadığı karakter ilintili. Onun da ezici üstünlüğü var ana karakterimize fakat yine işlemiyor. (Arabanın bozulma sahnesi ve Beşiktaş maçı sırasında yemek yeme sahnesi) Kısacası yönetmenliği güzel olan filmin senaryo ve vurucu kısımların işlememe sorunlarının olduğunu düşünüyorum. İstanbul ücrası görmek isteyen izleyebilir. Ayrıca "İzmir Otel"i son izlediğim 2 filmde üst üste görmek beni gülümsetti :) Meşhur oluyor yavaş yavaş "İzmir Otel"




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Libertad

Kadınlığın genç orta yaş ve geçkin hallerini bir potada eritip bize sunan Clara Roquet'in ilk filmi geleceğe dair umutlar yeşertiyor. Ana karakter olan Nora'nın etrafında dönse de filmin ismini taşıyan Libertad, tüm bu 3 kuşağı da etkileyen bir odak noktası görevinde. Yüzlerce filmde anlatılan ilkgençliğe adım atılması hikayesi yine anlatılmış farklı bir şey yok. Alzheimer hastalığının varoluşu çok etkili kullanılamamış. Tek sahnede işlediğini söyleyebilirim sadece. Genel itibari ile çekimler, müzikler hoş fakat süresi olması gerektiğinden fazlaca uzun. Gereksiz sahnelerin kırpılması ile hoş yaz filmleri çekebilecek bir yönetmen edası veriyor Roquet. 




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Le Prince

İKSV'nin Kino seçkisinde yer alan Le Prince, farklı ırklardan gelen bir ilişki üzerine anlatı sunuyor. Hem farklı kültür hem de farklı fraksiyonlarda yer alan iki karakterin yollarının kesişmesi üzerine, zorlayarak bir ilişki yürütme sürecini başından sonuna kadar izlemekteyiz. Film dayandığı yapıya sadık ilerliyor. Kültür çatışmasını güzel yansıtıyor. Ama hep filmlerde bahsettiğim, yeni bir dünya sunmaması, bize katacağı ne olabilir sorusunu akla getiriyor. Oyuncuların dengesi de çok yeterli değil. Kadın oyuncu bulunduğu ruh halini oldukça başarıyla canlandırırken, partneri ise sönük kalıyor.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Okul Tıraşı

Doğu Anadolu'da yatılı bir okuldaki herhangi bir okulun herhangi bir dönemini içeriden tüm çıplaklığı ile anlatan film İran sineması etkisi ile karamizahı dozunda birleştiriyor. 2 çocuğun arkadaşlığı eğer çocukların oyunculukları yeterliyse sürekli işleyen bir mekanik. Bu da filmin çoğunda işliyor. Senaryoya katılan metinlerin tamamı ana hikayeyi besliyor bu açıdan tutarlı ve akıcı bir filme dönüşmüş. Yaşanan bir olay sonucu herkesin kendini savunması ve az olsa da bir miktar haklı olması, klasik acem filmlerinin özelliği, bu da çoğunlukla seyirciye geçiyor. Bence vurucu olan tersköşe denebilecek kısım ise golü atamıyor. Seyirciyi zayıflatıp tokat atma becerisine sahip olamıyor bu yüzden. Gerek var mı diye sorsanız yok derim. Bu haliyle de ortalamanın üstünde gayet gerçekçi bir eser ortaya çıkmış.





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Anadolu Leoparı

Ülke sinemasında özgün işler çıkarmak zorlaşıyor gitgide, bütçeler de işin içine girince iş arapsaçına dönebiliyor. Anadolu Leoparı, başlangıçta ilgi çekici bir konu ve bütçesi ile çok iyi bir kadro ile giriş yapıyor. Hayvanat Bahçesi ve bürokrasi muhabbetlerine içeriden bakıyor. Nadir bulunan bir hayvan olan Anadolu Leoparı metaforu üzerinden de hikayeyi yürütmeye çalışıyor. Elitist ve taşra kültürü arasında sıkışmış bir müdürü oynayan Uğur Polat iyi iş çıkarmış. Senaryo filmin %70'inde gayet dozunda ilerliyor. Ancak ne olduysa bir noktadan sonra, film Polisiye - Dram arasında seçimi bırakıp bir anda "Bir müdürün yalnızlığı"na odaklanıyor. "Savcı ve hikayeleri" kısmı çok sığ kaldı. Polisiye unsurunu ve savcı karakteri gerginliğini bir üst noktaya taşıyabilse, sinemamızdaki en iyi 50 film arasına girebileceğini söyleyebilirdim, bu haliyle de keyifle izlenen bir film olmuş.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Happening

Film akıllarda, ilk gösterildiğinde insanların izlerken fenalık geçirdiği film olarak kalacak. 58.Altın Portakal'da gösterilen film sırasında 3 kişinin baygınlık geçirmesi, filmin etkisini de aslında bir nebze gösteriyor. Kürtaj meselesini bağnazlıkla ele alan film 60'lar Fransa'sında geçiyor. Baskının, boğazda bir el gibi hissedildiği sahneler, uzayan kanlı ve rahatsız edici sekanslar izleme deneyimini biraz kötü etkileyebilir ama gerçekçilik anlamında katkısı büyük. Yan hikayelerin bir nebze ana metaları beslediği de gerçek. Aşk durumu ve partnerle olan çatışma hali bana geçmedi sadece. Takip etmesi zor fakat etkileme düzeyi yüksek bir film olarak belleklerde kalacak bana göre.






➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Free Guy

Bilgisayar oyunlarındaki NPC (hikayeye etkisi tartışılır karakterler) gözünden ilerleyen bir film, ilginç bir fikir. Uygulama sırasında yapay zeka ve karakter duyguları yansıtma konusunda fena değil. Eğlence dozu yüksek, daha teknik espriden ziyade, durumun saçmalığından mizah çıkarılabilirmiş. Waititi, villain rollerine alışıyor, iyi de iş çıkarıyor. Yazılımdan anlayan kişileri bazı noktalarda hem mutlu edecek hem de saç baş yoldurtacak bir film görüntüsünde. Ryan Reynolds olamasaydı etkisi azalacağı kesin. Bu haliyle de ikinci film gelse de izlenir kıvamında. Ötesine geçemiyor.



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



Çalsın Sazlar

Tiyatrosu olsa çok daha keyifli olabileceğeni düşündüğüm filmin yönetmeni Nesli Çölgeçen'in kariyerinin sonuna geldiğini gösteren bir iş olmuş. Hem ağlatır hem oynatır gibi çok kötü bir sloganla yayınlanmış film, biri meyhane sahibi diğeri ise klarnetçi olan 2 adamın arası, dükkana gelen yeni bir şarkıcı nedeniyle açılmasını konu alıyor. Dönem filmi olarak görebiliriz, zaten meyhanede gelişen olayları besleyen ana konuyu faşizanlık, siyasi göndermeler oluşturuyor. Sarhoşluğun bu kadar kötü oynandığı başka bir film izlemedim. Senaryonun kısmen ortalama keyifte ilerlemesine rağmen finalinin aşırı saçmalığı, makyajın hayret verici kötü olması gibi konular nedeniyle zaten beklentilerin düşük olduğu film, olması gerektiği konumda kalmış gözüküyor. Bir de sazlı, cümbüşlü bir film yapıyorsanız aynı şarkıyı 3-4 kere tekrarlayamazsınız. Biraz keşif, biraz çeşitleme gerekir. 





➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




Ziyaretçi

Ziyaretçi, Azrail'in ete kemiğe bürünüp, insanların arasına karışmasını ve sıradaki faniyi kendi tarafına çekmesi sırasında yaşadıklarını gerilimli-komik biçimde anlatıyor. Temsilin ilk göze çarpan kısmı ışık ve ses oyunlarının zamanlamalarının çok iyi olmasıydı. Oyunun ritmi orta-yüksek denebilir. Ferdi Dalkılıç, Azrail rolüyle çok başarılı. Sürekli üste çekiyor ritmi. Durmuş Benli, textte sözü olmamasına rağmen oyunun dinamiğini iyi besliyor. Anne rolündeki Bahar Işık temiz bir iş çıkarmış, diğer oyuncular da hakkını vermiş. Metin unutmaları bazı noktalarda göze çarptı eslerde. Ancak oyunu bozan bir durum değil (prömiyer heyecanı). Bir de ana kadın karakter üzerindeki şuh-komik hava biraz daha etkileyici hale getirilebilir aslında (yönetmen ve oyuncu işbirliği ile) Müzikler ve geçiş sesleri güzel seçilmiş. Metin daha yerelleşmeye açılabilir, 2-3 yerdeki minik politik göndermeler için de alkış, içimiz bir nebze soğuyor böyle durumlarda. Ellerine sağlık hazırlayanların. Pandemiyi es geçiyorum, son 2 senenin en iyi oyunu olabilir mi diye düşündüm açıkçası. Antalya Devlet Tiyatrosu son çıkardığı oyunlar ile tatmin ediyor. Tebrikler. Ben bir süre geçtikten sonra 2.kez izlemeyi istiyorum oyunu.


___________________________________________

Dizi Günlüğü
___________________________________________



Squid Game

İzlemeyen kimsenin kalmadığı bu senenin en popüler işi Squid Game, bir çok yerden esinlenmiş, ana temada Kore vicdanı/ahlaksızlık ikilemine oynayan, ancak yan öğelerde bildiğimiz Kore sinemasındaki dağınıklığı da içeren (birçok hikayeye katkısı olan konunun aynı anda yürütülmesi) bir dizi. Katılımcıların elenmesi, odadan kaçış, son kalan yaşar tarzındaki işler yıllarca ana akıma oynadı ve başarılı da oldu. Burada da oyunların merak edilmesi, Amerikan dizilerindeki samimiyetsiz belirlilikten uzak olması, hem diziyi bir kat üste çıkarıyor hem de sonu hakkında ters köşe beklentilerine sokuyor bizi. Ancak sonunda kroşe yeterince etkili değil. Bunun nedeni de bir duygu üzerinden kör göze parmak sokana kadar anlatılması. Gerilim kısımları benim için yeterli, ancak duygusal kısımları biraz klişe, biraz Bollywood etkisi biraz da Kore pembe dizisi kıvamında. Müthiş bir ahlak sorgusu yer almalı ama kaç kişi gerçekten oyuncuların ruh haline girebildi. Hadi girdi diyelim, finale gelindiğinde karakterin ne yapmak istediğini içselleştiren var mı? 
Müthiş iş diyemeyeceğim ama keyifle izlendi.




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤




➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤



➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤➤

OCAK-ARALIK İZLENEN FİLM ÜLKELERE GÖRE DAĞILIMI




2021 OCAK - ARALIK İZLENEN 
FİLMLER & DİZİLER & SAHNE SANATLARI













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder